İTİRAZ KÜLTÜRÜ

Medeni bir toplumun en önemli reflekslerinden biri yanlışlara itiraz edebilmesidir. Çağrıştırdığı anlam itibari ile ‘’karşı çıkma’’yı anlatan itiraz, hayatın tatmin edici olabilmesinin ilk adımlarındandır. Bireysel ve toplumsal hayatın kaliteli olması için yanlışların fark edilmesi, o yanlışlara itiraz edip doğruların usulünce gösterilmesi yararlıdır. Ayakları yere basan, kendiyle barışık ve huzurlu bir toplum için bu gereklidir.

Yapılan iş ve söylemlerdeki yanlışlar fark edildiğinde buna itiraz etmek cesaret isteyen bir eylemdir. Bu cesaret sayesinde söylenemeyenler dile gelir. İnsanlar bu durumu sözleriyle, halleriyle, hareketleriyle yazdıklarıyla ve çizdikleriyle ifade ederler. İtiraz ateşi yükseldiğinde kimse buna kayıtsız kalamaz. Nasıl ki itiraz etmek cesaret istiyorsa, itiraza maruz kalmakta sabır ister.

Özgürlüğüne düşkün her insanın her türlü haksızlığa karşı itiraz hakkı vardır. Elie Wiesel ‘’ Adaletsizliği engelleyecek gücünüzün olmadığı zamanlar olabilir fakat itiraz etmeyi beceremediğiniz bir zaman asla olmamalı ‘’ sözüyle bunu güzelce ifade etmiştir. Buna karşın günümüz insanları itiraz konusunda ikiye bölünmüştür. Bir tarafta kim ne yaparsa yapsın memnun olmasa bile sesini çıkarmayan, kendini güçlüler karşısında mutlak güçsüz gören kitle vardır. Diğer tarafta ise insanların yaptığı olumlu olumsuz her eylemi, duygusal ve keyfi bir şekilde eleştiren, her fırsatta karşısındakileri yapılanlara karşı asi kılmaya çabalayan bir kitle saf tutmuş durumdadır. Bu saflaşmansın sonunda toplum da haliyle , ya peşinen itirazcı ya da peşinen kabullenici savunmacı zekâlarıyla iki çizgi arasında gibi gidip gelmektedirler Durum böyle olunca huzursuzluk bulutu toplumsal hayatın üzerinden gitmemektedir.

İtaat kültürü içinde yetişen insanların yapabilecekleri en zor eylemlerden biride belki de itiraz’etmektir. Bu kişilerin içinde bulunduğu şartlardan memnuniyetsizliğini ifade etmek alışkanlığı edinmesi ve bunu toplumsal normlara uygun biçimde yapabilmesi oldukça zorlu bir süreçtir. Hele ki bu insanlar sinir uçları alınmış bir toplumda yaşıyorsa, onlara itirazlarını seslendirmesi gerektiğini anlatmaya çalışmak, oldukça yıpratıcı bir fiildir.

İtirazı saygısızlıkla eşleştiren kültürlerde, çocukların kolayca verilebildiği itiraz tepkisi, yaşları ilerledikçe azalır. Onların boyun eğen ve edilgen bireylere dönüşmesine sebep olur. Reddedilme, dışlanma ve sevilmeme korkusu ile bu hal daha da kemikleşir. Oysaki ayakları yere basan bir itirazlar hayır’lar, gerçek bireylerin oluşmasına zemin hazırlar. Kalıplardan kurtularak düşüncelerin özgürce ifade edilmesini sağlar.


 

Bireyler toplumsal ilişkilerde diğerlerinin her söylediğine ve yaptığına itiraz edilmez ise onlarla daha yakın, daha samimi ilişkiler kurulacağına inanır. Onlar tarafından beğenileceğini, onaylanıp kabul edileceğini düşünür. Çocuklarda ve ergenlerde bu yaklaşım daha baskındır. İtiraz kültürünü içselleştirememiş ve her şeye evet diyen insanların zamanla kendilerine olan saygısı azalmaya başlar. Kendilerini, kendi ilkelerine sırtını dönmüş gibi hissederek suçluluk duyarlar. Zamanla kendi doğrularına bile tutunamaz hale gelirler. İtiraz etmedikleri güçlenirken, kendileri kırılıp dağılmaya başlar.

Her şeyi kabul etmek kadar, her şeye itiraz etmek de yanlıştır. Her şeye itiraz bir yıkma hamlesidir. Önyargıların esiri olarak, çıplak gerçekler karşında bile zihinlerini iknaya kapatmaktır. Yapılan itiraz insanların kendilerini kanıtlama ve üstünlük taslama amacına yönelik olduğunda yapılan güzel işler dahi kötülenebilir. Bu durumda bencil egolar tatmin edilmiş ve eylem fıtratından sapmış olur. İnsanlığın böyle çürük bir itiraz kültürüne ihtiyacı yoktur.

Doğrunun en büyük düşmanı peşin itirazcı insanlardır. Bu insanların peşin taraftarlığı sonucu, hayatları daima karanlıkta kalır. Etrafımıza baktığımızda bunlardan çokça görürüz. Bunlar kompleksli ve ezik insan tipleridir. Onlara göre karşısındakilerin söylediklerini ve yaptıklarını kabul etmek ezilmek demektir. Bu nedenle bunlar canı sıkıldığından ve ilgi çekmek için amaçsızca, ‘’laf olsun torba dolsun’’ tarzında her şeye itiraz eder. Sözlerine ‘’ama’’ ile başlarlar. İçsel çatışmaları olan ve kaygı hali yüksek kişiler çok çabuk tepki ortaya koyarak daha sık itiraz ederler. İçindeki kini ve öfkeyi itiraz ederek ortaya koyan bu tipler, kendilerince ‘’sizin gibi sıradan değilim’’ mesajı vermeye çalışır. Oysa ki her şeye sürekli itiraz etmek karşı tarafın cesaretinin azalmasına, pasifleşmesine ya da daha da hiddetlenmesine sebep olabilir. Hatta kişi size karşı içten içe öfke duyar ve aradaki diyalog bozulur.

İtiraz kültürü, doğruya ulaşma mücadelesi temelinde gelişmenin aracı ve ilerlemenin zemini olarak ele alınmalıdır. Eğer bunlar yapıla bilirse toplum için daha huzurlu bir hayata yol alabilir. Aksi halde ‘üzüm yemek yerine bağcıyı dövmek’ düşüncesiyle beslenen itiraz kültürü toplumun çöküşünü hazırlayan artçı depremlerden biri olacaktır.