Bir Zihniyet Meselesi Olarak Kadın Hakları


Mer'i hukukumuzda birtakım görece pozitif düzenlemeler ile güvence altına alınan kadın hakları hususunu burada irdelemeden önce, esasında kadının dünya toplumlarındaki farklı rollerinin ve özelde de toplumumuzdaki rolünün gelişim sürecinin ve buna nüfuz eden etmenlerin tartışılması, kanaatimizce kadına bakışın, kadın haklarının ve kısacası "kadın"ın  gerek dünü ile bugününü sentezlememiz,  gerekse yarınını anlamlandırabilmemiz için son derece zaruri bir husustur.

Ülkemiz özelinde değerlendirecek olur isek Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ne (CEDAW) , Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'a (6284) ve diğer birçok mer'i mevzuat hükmümüze rağmen neden hâlâ 21. Yüzyıl Türkiyesinde kadına karşı şiddet, kadın cinayetleri kadın hakları vs. hususlar gündemimizi meşgul etmektedir? Neden gazetelerin 3. sayfaları ile anahaber bültenlerimiz bu haberler ile dolu, bu konuda toplum neden diken üzerinde ve neden barolarımızda bu tür durumlar için ayrı komisyonlar kurulması ihtiyacı ortaya çıkmakta?

Kanaatimizce meselenin temeline inmek ve meseleye yön veren etmenleri bulmak tam da burada bu sorulara aranan cevaba bir nebze olsun bizleri yaklaştıracaktır. Meselenin temelinden kastımız, en başa, evveliyata, yani "yaradılış"a veya" big bang"e kadar gidip ontolojik olarak kadını irdelemek değil, esasında toplumumuzun yaşayan canlı belleğine başvurmaktır. Peki kıstas olarak aldığımız bu canlı bellek dediğimiz şey nedir? Bu konuda bir çok görüş ileri sürülebileceği gibi, naçizane görüşümüz, edebiyatımız, yaşayan ozanlarımız, onların yüzyıllardan bu yana bizlere ilmek ilmek nakşederek geldiği gelenektir.

Örneğin; ilimiz sınırları içerisinde bulunan Sulucakarahöyük'te medfun Hacı Bektaş-ı Veli'nin şu görüşü ne kadar yerinde, ne kadar çağdaş, ne kadar evrenseldir ;
"Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde
Hakk'ın yarattığı her şey yerli yerinde
Bizim nazarımızda kadın erkek farkı yok
Noksanlık da eksiklik de senin görüşlerinde!"

Keza bozkırın ölümsüz "tezene"si rahmetli Neşet Ertaş'ın sözlü edebiyatımızdan yüzyıllar ötesinden damıtarak bugüne ulaştırdığı şu kısacık söze ne demeli:" Kadınlar insandır, biz insanoğlu... "

Kısacası, kadın , kadın hakları, kadının toplumdaki yeri, kadın lehine pozitif ayrımcılık yapan yasal düzenlemeler ve dahi kadınla ilgili birçok konu ve düzenleme; "zihniyet"imize, dünyaya bakış açımıza yön veren etmenler doğrultusunda şekillenmiş ve şekillenecektir.

Bu da bizim, ailemizin, toplumumuzun, eğitimcilerimizin, siyasilerimizin kısacası toplumdaki her bir bireyimizin" zihniyet" olarak hangi tarafta olacağımıza ve olacağına bağlı olacaktır: akılcı, ilerici, aydınlanmış, hurafelerden arınmış bir bakış açısı mı, yoksa birtakım saikler ve inanışlar ile örülü, sorgulanamayan, önü görünmez, sömürülmeye açık bir zihniyet mi?

Çok kritik bir bölgede olan ülkemiz bakımından, eğer seçeneğimiz birtakım siyasi veya ideolojik saiklerle ikincisi olur, bu yöne kaymaya başlar veya kimilerine göre kaymaya başlamış yörüngesinden ayrılmaz ise, yazılı ve görsel basın, cinayet haberlerine devam edecek; sosyal medyada artık bu tür durumların haber değeri olmayacak; barolarda kurduğumuz komisyonlar birtakım münferit olayları artık kanıksamaya başlayacak, neticeden ülkemiz 20. yüzyıl başındaki köklü inkılaplarla edindiği kazanımları İran örneğindeki gibi kaybetmeye başlayacaktır. Umulur ki ülkece ve her bir birey bakımından tercihimiz birincisi, yani ilerici, aydınlanmış hurafelerden arınmış bir bakış açısı olur ve dünya muasır medeniyetlerince ülkemiz emsal olarak gösterilir.

Bu bağlamda son olarak; inkılapları ile yolumuza ışık tutan rahmetli Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve tüm silah arkadaşlarına, diğer kazandırdıkları yanında özellikle ülkemiz kadınları için yaptıkları içtimai ve hukuki tüm inkılaplardan ötürü kendilerine teşekkürü borç biliriz.


Son söz yerine: "Şuna inanmak gerekir ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir." (Atatürk'ün S.D. II, s. 85)


Av. Hüseyin Çağlar BEDEL - Nevşehir Barosu