Toplumumuzda bir çok ailede görülen tabloda kadınların anne olduktan sonra özellikle yetişkin oldukları ancak erkeklerin en az ikinci çocuktan sonra yetişkin gibi davrandıkları gözlemlenmiştir.

YETİŞKİN KADINLARIN ERGEN KOCALARI


Toplumumuzda bir çok ailede görülen tabloda kadınların anne olduktan sonra özellikle yetişkin oldukları ancak erkeklerin en az ikinci çocuktan sonra yetişkin gibi davrandıkları gözlemlenmiştir. Bir erkek baba olana ya da " baba olduğunu" gerçek anlamda idrak edene kadar yetişkin olamıyor. Yetişkin olmak bilinçli ve farkında olmayı, duyguları ve davranışlarının sorumluluğu alıp ilişkilerinde ve işinde sınırlar koyabilmeyi gerektirir. Bu anlamda toplumdaki erkeklere baktığımızda çoğunun ebeveynden " özellikle " anneden ayrışamadığını ayrışamadığı için büyüyemediğini görmekteyiz. Ayrışımını geç yaşayan erkeklerin ise eşlerini " anne" yerine koyarak ilişkide yine çocuk kaldığı görülmektedir.
Ayrışmak, ilk kez doğum ile başlar, Doğum insan yavrusunun hayatta kalabilmesi büyüyüp var olabilmesi için yaşadığı ilk ayrışmadır. Doğum fizyolojik bir ayrışma olup, sonraki süreçlerde belirli aralıklarla psikolojik ayrışma süreçleri yaşanır. İlk ayrışma çabası 3 yaş döneminde, ikinci ayrışma süreci ergenlik döneminde gerçekleşir. Ancak her insan ergenliğini 12-25 yaş döneminde yaşamaz, kimisinde bu süreç 35 inden sonra başlar, kiminde ise hiç gerçekleşemeden biter. Ayrışma için ebeveynin çocuğu bırakmayı öğrenmesi çok önemlidir. Ancak toplumumuzda annelik adeta bir patolojidir. Çocuğuna 40 yaşına geldiği halde " kıyamayan" anne tipleriyle doludur. Bu yüzden duygusal anlamda büyüyemeyen, çocuk ya da ergen kalan erkek eviyle ve çocuklarıyla ilgili gerekli duygusal ve davranışsal sorumluluğu almayıp bütün yükü kadına yükleyerek, kendisi yalnızca işe gidip çalışıp para kazanmayı yeterli görüp
" Ben zaten sizin geleceğiniz için çalışıyorum. " ifadesiyle durumu meşrulaştırarak ev ve ilişkilerle ilgili  sorumluluklarından uzak durmaya devam etmektedir. Bu durum kadında büyük bir kaygı, mutsuzluk, yalnızlık duygusu yaratıp eşiyle ilişkisinde soğukluğa neden olmaktadır.
Toplumumuzda aile ile ilgili manevi ve duygusal bütün sorumluluğu kadına yüklemişiz. Yuvayı dişi kuş yapar, adam aldatırsa şayet kadın elinde tutamamıştır bakış açısıyla adamın sorumsuzluğunun faturasını bile kadına kesmişiz. Peki kadın bütün bu yükü nasıl kaldıracak?
Desteklenmeyen, anlaşılmayan, kendisiyle bir şey paylaşılmayan kadın nasıl hissedecek ve nasıl çocuklarına yaklaşacak ya da eşine güler yüz gösterecek?
Kuran'da "Kadınlar sizin tarlanızdır der Allah!"
Kadın topraksa eğer " Bakarsan bağ bakmazsan dağ " olmaz mı? Bakmak sadece maddi kazanç sağlayıp geçimini temin etmek ya da altına araba cebine kredi kartı koymak mıdır?
Erkeklerin de aile içi konularda aktif rol almasının zamanı geldi de geçiyor.
Ayrıca erkekler sustukça kendileri de anlaşılmıyor ve konudan uzak durdukça sorunlar tek yönlü çözülemiyor.
Bütün eğitimlerde seminerlerde hep kadınlar. Erkekler nerede? Neden yoklar?
İlişkiler tek yönlü çözülemez. Her iki tarafın da sorumluluk alması ve ortak bir sorunla baş etme stratejisi belirlemesi gerekir. Biri sorunu çözmek için çırpınıp diğeri sorundan kaçarak ya da sorunu yok sayarak bir yere varamayız. İşte o zaman küçücük sorunlar zamanla dağ gibi büyür ve kangrene dönüşür.
Haydi erkekler artık büyüme ve aile içinde de sorumluluk alma zamanı.
Sizin mesainiz sadece işte değil eve gelince de bir mesai var. Sizi bekleyen eşiniz ve çocuklarınız var. Birbirinizle günlük en az bir saat birebir etkileşim içerisinde olmanız gerekir. Ancak bu etkileşim eve gelip kanepeye onların yanına uzandığınızda olmuyor. Göz teması kurarak, elinden telefon bilgisayar televizyon gibi teknolojik aletleri uzak tutarak karşılıklı muhabbetle olması gerekiyor. Bu muhabbetin içinde her zaman sakinlik olmak zorunda değil, öfke de olabilir, kaygı da, sorun da. Ne olursa olsun düzenli ve devamlı etkileşimde bulunulmazsa ailede kopukluklar baş göstecektir. Duygusal kopukluk da eşleri farklı arayışlara götürecektir.
Bu arada erkeklere çok yüklendiğimin farkındayım. Duygusal olarak ayrışamayan, büyümeyen kadınlar yok mu, elbette var. Annesinden ayrışamadığı için eşiyle ilişkisine tutunamayan, eşiyle ilişkisindeki bütün mahremiyeti eşiyle değil annesiyle paylaşan ve bu yüzden eşiyle bağlanamayan kadınlarımız yok mu, var elbette.
Ancak şu bir gerçek ki, aile ile ilgili konularda kadınlarımız arayış içinde, kendilerini sorgulayıp geliştirmeye çabalıyor. Ancak malesef aynı çabayı erkeklerimizde göremiyorum. Umarım meramımı anlatabilmişimdir.
Sevgiyle sağlıcakla kalın.

Psikolog Fatma Çakır Çalışkan
Pozitif Psikoterapist
Psikodrama Co Terapist
Aile Danışmanı
Cinsel Terapi Uzmanı