SAHİPLİK PSİKOLOJİSİ

Okunduğunda insanın egosunu okşayan bir kelime ‘’ sahibinden ‘’ Oysa ki, ne kadar kıt ne kadar kof ve ne kadar yanılgı yüklü bir kelime. ‘’ Sahibinden satılık ‘’ diye yazan ilanlara, ne kadar gururun rengi bulaşmış kim bilir.

Huzursuzluk ikliminin hüküm sürdüğü günümüzde, sahiplik kavramını yeniden düşünmek bir mecburiyet. İnsanlar sahip olmayı varlık ile birleştirme eğiliminde. ‘’Sahibim o zaman varım ‘’ düşüncesinin kulvarında birbiriyle yarışıyor. Oysa ki, sahibiyim dediğimiz ne varsa mecazdan ibaret. Koca anlamlar yükleyerek sürekli beraberimizde taşıdıklarımız, sıkı sıkıya tutunup vazgeçemediklerimiz, sahiplik illüzyonunun yansımaları.

Elbette yaşamak için bazı nesneleri edinmek durumundayız. Ama kendini sadece edindiği nesnelerin mülkiyeti ile tanımlayıp ‘’Sahiplik ‘’etiketi üzerinden değer biçmek , kronik bir hastalık. Aynı zamanda politeistik çağın , küçük çaplı birer tanrıcık rolü .

Eğer kullanıcı olmayı ve sahip çıkmayı, maddenin hakimi ve sahibi olarak anlamışsak, yuttuğumuz zoka daha da büyük. Sahip olmak ile kullanıcı olmak arasındaki nüans, muhasebe ve muhakeme kadar önemli. Sahibiyiz zannettiklerimizden bir şey kaybetmedikçe, bu nüansı anlamız zor görünüyor.

‘’Hiçbir şeyin sahibi olmadığımızı bilmek, asıl zenginlik bu olsa gerek ‘’diyor bir gönül insanı. Bu düşünce azığıyla yola çıkmak, bizi huzur istasyonuna götürecek ilk adım.

Neyin anahtarını eline alsa , onun sahibi olduğunu zannediyor insan. Madde üzerinde hakimiyet kurup iktidar sahibi olmak istiyor. Çalışıyor çabalıyor biriktirip yığıyor.Vicdan, bencil ruhla yaptığı bu sahiplik savaşında yorgun düşüyor. Sahip olduğunu zannettiklerinin bağımlısı, olamadıklarının kölesi oluyor. İşte filmin koptuğu yer burası. Sahibiyim dediğimiz ne varsa, belki de mahvımızın tohumlarını içinde taşıyor, kim bilir.

Bir şeye yakın olup ona sahip olma ihtimali bile , insanda bağlanmaya yol açıyor. Bu yüzden satıcılar ‘’almasanız da bir deneyin’’ diye özellikle ısrar eder. Sahip olma duygusu peşinden kaybetme korkusunu getirir. Bu döngü sürer gider.

Hiçbir şeyin sahibi değiliz, bizim zannettiklerimiz bizde emanet. Korumak adına nöbet tutuyor, geçici olarak kullanıp bizden sonrakine devrediyoruz. Hayatın akışı böyle. Necip Fazıl’ın dediği gibi ‘’ Aldığımız nefesi bile geri veriyorsak, hiç bir şey bizim değil.’’, ‘’ Veren de “O” alan da ”O”, nedir senden gidecek? Telaşını gören de, “CAN” senin zannedecek ‘’Bu hakikatlere rağmen havada uçuşan sahiplik iddiaları , bir komedi sahnesindeki repliği andırıyor.

Madde ile kalben sahiplik bağı kuran insan, sürekli kaybetme korkusunun kuşatması altında. Sahip olduğunu zannettikleri, ona anlık mutluluk veriyor. Sahip olmak, kaybetmeye aday olmak demek. Büyük trajedi burada başlıyor.

İnsanoğlu, ne kadar çok şeye sahip olursa olsun, bir o kadar fazlasını istemeye yatkın bir canlı. Bizden sürekli daha fazlasını sahip olmamızı isteyen hayatın, sahip olduklarımızın değerini bilmeye engel olması da kaçınılmaz.

Senai Demirci Kaybedecek Neyin Var isimli kitabında sahiplik üzerinde şöyle bir tahlil yapar‘’ Eğer "sahip olduğunuz" şeylerden ibaretseniz, onları yitirdiğinizde, kendinizi de yitirip, kim olduğunuzu unutursunuz. ‘’Sahip olmaya ayarlarsanız kendinizi, eşya ile birlikte bir azalıp bir eksilirsiniz.

Sahip olmayı dert edinirseniz, size gelene sevdalanır, sizden gidenle yaralanırsınız. Sahip olmaya kalkarsınız, sevdalar-vedalar arasına sıkışırsınız. Sahiplik davasına kalkarsanız, tükenenle tükenir, gidenle biter, ölenle ölürsünüz.

Özne olan insanı sahiplenme üzerinden tamamlıyorsak, o onurlu özneyi, asla en yükseğine çıkılmaz, hiçbir şekilde tamamlanamaz bir yokuşa tırmandırıyoruz demektir…Eşyan mı sana ait ? Sen mi eşyaya aitsin ? Sahip olduğun şeyi veremez hale gelmişsen, onun üzerindeki tasarrufunu yitirmişsin demektir. Veremediğin şey seni satın almıştır. Sen onu almış olsaydın verebilirdin de. Alış-verişine konu olan şeyin gerçekten sahibisin demektir. Ama elindekini vazgeçilmez biliyorsan, sen ona bağımlısın demektir.’’( 1)

Sahip olmak yada kaybetmek hepsi birer illüzyondan ibaret. Sahip olduğumuzu zannettiklerimizi asıl sahibine ulaştırmak ise, emanet bilincinin göstergesi. Sahip olduklarımız gelip geçiyor. Geriye kalan ise kısacık hayat. Tabii sahip olmaya çalıştıklarımızdan sonra bir hayatımız kaldıysa.

1-Kaybedecek Neyin Var ? / Senai Demirci