HERKES HAKLI, HİÇ KİMSE HAKSIZ DEĞİL ...

Kiracı : Adam doymuyor ki, daha geçen yıl artırdı kirayı. Tek aylığım var; tamamını istiyor nerdeyse. Bu dünyada yaşamak haram oldu bize. Biz, o apartmanı hangi gelirle yaptırdığını da iyi biliyoruz.

Ev sahibi : Dağ taş sahtekar dolu yahu. Bizim kiracı, kooperatife para ödüyorum diye,yıllarca zammı önledi. Öğrendim ki, ev bitmiş de kiraya bile vermiş. Benim evime 450 veriyor, kendi evinden 750 TL kira alıyor. Boşaltmıyor da . Oh ne ala memleket. Buldu benim gibi salağı.

……………………..

Lokantacı : Bir Alamancı tanıdık, birikmiş parası olduğunu söyledi. İyi, değerlendirelim dedik. Bu kahvaltı salonunu açtık. Ne doymazmış insanlar yahu! Kanaatkarlık falan ölmüş. Sanki evinde öyle bol bol yiyor da. Tabakları tepeleme dolduruyorlar. Çoğu artıyor. Bakıyorsun, ısırılıp bırakılmış. Bitirseler insanın içi yanmayacak. Fakat kimse tutumlu değil. Bu çark nasıl dönüyor; düşünen de yok. Anlayış kalmamış.

Müşteri : Madem bu parayı veriyoruz, istediğimizi alıp yiyeceğiz. Patron olsun, garsonlar olsun,hep kınayarak bakıyorlar. Sessiz taciz, sözsüz aşağılama. Çay içerken , olur ya, insanın canı portakal suyu ister, surat ekşitirler. Vay efendim, böyle giderse kapanacakmış. Çok umurumdaydı ? Burası olmazsa başka yerler var.

………....................

Yayınevi sahibi : Bir amatör yazar dosyasını getiriyor. İstiyor ki, hemen basılsın. Yahu bestseller mi olacak kitabın ? Ne malum ! Okur tutacak mı romanını? Neyse yayın kurulundan geçti diyelim, bastık. Ben buna kaç milyon bağlamışım; yazar bilmez. Aklı ermez bu işlere. İster ki, hemen birkaç yüz bin TL para ödeyeyim. Olur mu öyle şey? Okuyan insan sayısı giderek düşüyor. Ne öğrenci, ne öğretmen okuyor artık. Bin tane bastık diyelim, Anadolu’ya dağıtıyoruz. Parası gelmiyor. Anlayın artık, bin kitabın satışı yıllar boyu sürüyor, daha doğrusu satılmıyor. Alan yok. Yayınevi sahibi olmak akıl karı değil…İlk fırsatta bitireceğim. Eski hesapları hele bir kapatayım da.

Yazar : Meslekte 40.yılım. Birikim, deneyim. Bir kitap yazdım. Yayımlandı da. Beklerim beklerim açıklama yok. Utana sıkıla mektup yazdım. Efendim, bin tane basılan kitabın 500 tanesi satılmadan te’lif bedeli ödenemezmiş. Yayın dünyasında kural buymuş. Biz de bir yazılı anlaşma falan düzenlemedik. Kitabıma güveniyorum. Üniversitelerde ders kitabı olarak değerlendiriliyor. Yayınevi yöneticisi diyor ki, bin tane bastık. Ben ne bileyim, belki 5 bin tane bastınız. Böyle bir eseri Avrupa’da, Japonya’da, Yeni Zelanda’da bastıran araştırmanın yazlık evi, villası olur, yılda bir kez dünya turuna çıkar. Biz eğer 70 km ilerdeki kente gitsek aylık bütçemiz hasar görüyor. Yayınevi-yazar ilişkileri berbat. Hep mağduru oynuyor yayıncılar. Efendim, iflas ediyorlarmış. Peki, yılda birkaç kez Avustralya’ydı, Avrupa’ydı, Çin’di, Amerika’ydı; gezip keyfediyorsunuz. Apartmanlarınız falan…Çocuklarınıza villalar..Oh ne ala iflas…AB’ne girmek istiyoruz,değil mi? Sonuç ne? Yayınevi etiği olmadıktan sonra, ne değişecek? Emeğe saygı yok bu ülkede…

……………………………..

Öğrenci : Sanki cebinden çıkan para. Notu kıt hocaların. Kuyumcu terazisi ile mi tartıyorlar, sınav kağıtlarını incelerken ?

Öğretmen : Kalitenin düşmemesi için çabalıyorum. Fakat, artık öğrencinin derse gereksinimi kalmadı. Akıllı telefon her şeye yanıt veriyor. Eğitim kalitesi yerlerde sürünüyor, daha da düşecek. Dersi dinleyen öğrenci yok. Ders çalışmak mı ? O da neymiş ?

…………………………

Müdür : Zor iş, zor. Herkes haftanın iki gününde dersinin olmamasını istiyor. Böyle eğitimcilik mi olur? Zaten 5 iş gününün bir gününde okul dışındasınız. Toplantıya çağırırım; gelmekte nazlanırlar. Elbette velilerle buluşma hafta sonu olur. Vay efendim, tatillerini berbat ediyormuşum. Çok yoruluyorlar da.

Öğretmen : Hiç dersimin olmadığı gün, müdür bana nöbet yazmış. Çocuğumu okuluna bırakıp alıyorum. Ha ne olur, kıyamet mi kopar, haftada bir gün de özgürce yaşayayım. Yok efendim, yok. Yöneticiliği zulüm olarak görenler var bu ülkede. İlk fırsatta bırakacağım öğretmenliği. Artık ne iş olursa…Aç kalacak değilim ya.

…………………………

Yolcu : Yolculuğum sırasında sürücü yardımcısına acıdım, su falan istemedim. Zaman zaman bisküi, gofret dağıtıyor. Onu da almıyorum. Biraz gülümse yahu! Suratından düşen bin parça.

Sürücü : Çekilir dert mi bu yahu! Uyku dünek yok. Yolcu şikayetleri de hiç eksik olmuyor. Dikkatsiz sürüyormuşum otobüsü. Dün patron azarladı. Köydeki evi onarıp, dedemin tarlalarını işleyeceğim. Bir de traktör aldım mı, tamam. Ne var ki, hanım da alıştı şehir hayatına. Çocuklar da okuyor. Ne yapalım, olmazsa köyde tek başıma yaşarım artık.

…………………………..

Pazarcı : Bizim bir kilo meyveden kazandığımız nedir ki? Bir de pazarlık yapıyorlar. Yok, oldu olacak kırıldı nacak, bedava verelim.

Alıcı : Ne malum bu terazinin doğruluğu. Bana hiç inandırıcı gelmiyor bu torbanın bir kilo olduğu. Seçelim diyorum, bağırıyor. Seçtirmezsen ben de gider AVM'den alırım. Varsın birkaç lira yüksek olsun be !

………………………….

Kadın : Genç kızlığımda bilemedim ki, kafamda kavak yelleri esiyordu. Liseyi bitirseydim, o yıllarda bankalara giriliyordu. Şimdi emekliydim, güvencem olurdu. Bizim bey de doğru dürüst kazanamıyor ki. Verse ya taksi parası, otobüse muhtaç olmasam, arkadaşlarımla sohbete gitsem...Yok, istesem bağırır, çağırır. Söylediğime söyleyeceğime pişman eder beni.

Erkek : Hanım biraz tutumlu olsa ya! Kazancım belli. Aylığım az. Zamanında edebiyat dedik, roman okurken biz, mahalleden arkadaşlar cebir , geometri çalıştılar. Biz ortaokul mezunu olarak kaldık, arkadaşlar mühendis oldular, müteahhitlik yapıyorlar. Paraya para demiyorlar. Hanım da sürekli eleştiriyor beni ; neymiş, taksiyle göndermiyormuşum da, otobüse muhtaç ediyormuşum anasının falan evine...Yahu, yayan yürümüyorsun ya,sen ona bak!

…………………….

Ana : Kızım,o senin arkadaşın hekim çocuğu. Sen bir memur kızısın. Kendini niye onunla kıyaslıyorsun ? Biraz da aşağıdakilere baksan ya! Düzenli geliri olmayan, ayda evlerine 1000 TL girmeyen aileler de var bu şehirde.

Kız : Anam beni sürekli eleştiriyor. Neymiş? Ayağımı yorganıma göre uzatmalıymışım. Bıktım, usandım. Gençliğimi yaşamak istiyorum. Babam da istiyor ki, liseyi bitirince aynı şehirdeki üniversitede okumalıymışım. Zaten abim uzak bir şehirde. İkinize birden para yetiştiremeyiz diyor. Annem sessiz. Telefonum eski model. Arkadaşlarımdan utanıyorum. Onların yanında çıkarıp konuşamıyorum. Korkuyorum, benle alay ederler diye.

………………………………

Ev sahibi : Bu devirde dünyanın en zor işi konuk ağırlamak. Memursun; ilgilenemezsin ki. Tek kişi olsa neyse, karı koca,iki de çocuk. Evler dar, herkes huzursuz. Kolay mı? Harcamaları hiç sormayın. Konuk yokken aylığım 15 gün yetiyordu. Geçen ay konuk ağırladık; bir haftada bitti para. Velhasıl, konuk ağırlama devri kapanmıştır.

Konuk : Yahu mecbur kaldık da geldik. Memlekete giderken konakladık. O kadar da gözde büyütmeyin. Ne yiyip ne içiyoruz. Mutfak masraflarına, her gün bir ekmeği ben alıyorum, katkıda bulunuyorum.Suratlar bir karış. Akrabayız da. Bitmiş yahu, anlayış yok insanlarda.

.....................................................Diyarbakır , 18 Kasım 2018