VERMENİN İKLİMİNİ YAŞAMAK

Biz mi eşyalara sahibiz ? Eşyalar mı bize sahip ? Sahip olduğumuzu düşündüğümüz eşyaları veremez duruma geldiğimizde, onlar üzerindeki tasarrufumuz, birer gölge hükmündedir. Veremediklerimiz bizi almış , sahiplendiklerimiz bizi sahiplenmiştir ama farkında değilizdir.

Ters yüz olan insan ile eşya ilişkilerine balans ayarıdır vermek. Değerlerin erozyona uğramaya başladığı bu çağda varoluşu anlamlı kılan onurlu bir eylemdir.

Hakikat pazarında alan değil , veren kazançlıdır daima. Verdiklerimiz bizimdir aldıklarımız değil. Verdikçe güzelleşir insan, verdikçe insanlaşır. Sarp yokuşları aşmak; vermenin erdemli duraklarında soluklanmakla olur.

Vermek orjinalliktir. Kendine verildiğini bilenlerin, asil bir davranışıdır. Asıl sahibinden emanetçilerine aktarımdır . Varla yok arasında koşturan insanı, yoktan var edene yöneltir.

Vermemek ise, kendine verildiğini unutanların kibirli eylemsizliği. Ben’im dediğimiz şeyi verdiğimizde , ‘’ Ben’’ eksilip değersizleşiyorsa , o ‘’ Ben’’ acınası bir yokluğun içindedir. İnsandaki bencillik eğilimini dengede tutabilmek , vermekle mümkündür.

Bir gün, çiftliğin birinde bir domuz, komşu ahırdaki ineğe insanların kendisini hiç sevmediğinden dert yanmaya başlar. ‘’Senden hep güzel sözlerle bahsediyorlar. Anlıyo­rum; sen onlara süt veriyorsun. Ama ben onlara daha da fazla­sını veriyorum. İnsanlara etimi veriyorum, derimden ayakkabı yapılıyor. En iyi fırçalar da benim kıllarımdan yapılır. Hâlâ daha beni niye sevmezler, anlamıyorum? ‘’ İnek, üzüntü içindeki domuza bir müddet öylece baktıktan sonra:‘Belki de’ dostum dedi, ‘sen bütün bunları insanlara ancak öldükten sonra verdiğin halde, ben verdiklerimi hayatta iken verdiğimdendir.

Vermeyi bilmek enerji ile de ilgilidir. Verdiğiniz zaman hayat enerjinizi yükseltirsiniz . Vermenin hazzını yaşamayan birinin enerjisi düşer ve dengesi bozulur. Verdikçe çoğalır hayat. Yükler hafifler, azlar çok olur , uzaklar yakın .

Sadece maddi boyutlu değildir vermek. Söz veren de var , yol veren de. Kimi moral verir kimi acı. Kimisi yüreğinden bir damla, kimisi insanlığından bir katre.

Hayat neleri aldığımıza göre değil, neleri verdiğinize göre şekillenir. Tabii ki, ne verildiği kadar nasıl verildiği de önemli. Desinler diye vermek, hiç vermemektir. Karşılık bekleyerek vermek ise , “al gülüm, ver gülüm” misali bir alış veriş .

Birileri görsün diye vermek , sadece kendine vermektir .Karşılığını umarak değil samimi olarak candan vermek gerekir. Zira hiçbir tohum , asla çiçeği göremez.

Beden almakla doyar ruh vermekle. Elimizi vermeye alıştırmak gerek. Vermek , hayatın nefes alması. Bu eylem gerçekleşmediğinde yaşamın nabzı durur. Sahi, nefesinizi bile vermediğinizi düşünsenize ?

Kırık düşler ve vefasızlıklar, insanları, vermenin verdiği lezzetten vazgeçirir mi bilmem ama, bu erdemi yaşamak bir ustalık ve ayrıcalıktır.

‘’Vermekten alıkoyacağınız herhangi bir şey olabilir mi? Sahip olduğunuz her şey bir gün verilecektir.Öyleyse simdi verin ve vermenin hazzını mirasçılarınız değil siz verin ‘’ der Halil Cibran

Hiçbir şey veremiyorsanız, bari boş verin gitsin. Nasılsa bir gün can vereceğiz