Buenos Aires Üniversitesinde görevli Dr Fidel Cortez, Arjantin’in batısında geri kalmış bölgenin  üniversitesinden bir çağrı aldı. Bir sempozyum düzenlenmişti. Britanya-Güney Amerika ilişkileri konusunda bir bildiri sunması isteniyordu.

 

Dr Cortez araştırdı, buldu, buluşturdu; yazısını yazdı. Bir ay sonra da Buenos Aires’ten bindiği uçak, onu batıya doğru uçurdu ve Esquel hava alanına indirdi. Cortez bir taksiye bindi; üniversitenin konukevine gitti. İlk kez geliyordu bu kente. Çevresine ilgiyle baktı. Ülkenin doğusuyla batısı birbirinden nasıl da ayrı idi.

 

Konukevinin kapısında Cortez’i, üniversitenin genel sekreter yardımcısı karşıladı. Pek içten davranıyordu. Buraya gelmekten mutlu olduğunu duyumsadı konuk.

 

Akşam yemekte, genel sekreter yardımcısı iyice açıldı. Aile sorunlarını dile getirmeğe başladı.And dağlarının eteklerindeki üzüm bağlarının ürünü şarap da yarenliği iyice koyulaştırdı. Fakat, genel sekreter yardımcısı coşkulu olmaktan çok üzüntülü idi.

 

“ Sinyor Cortez,” dedi. “ Size bir sorunumu açmak istiyorum. Kızım liseyi zorlukla bitirdi. İyi bir eğitim alamadı. Biz de dersanelere göndermek istemedik. Bizim zamanımızda dersane mi vardı sanki! O da okulunda öğrensin her şeyi dedik. Fakat, devir değişti. Kızımla birlikte liseyi bitirenler nerdeyse üniversiteden mezun olmak üzereler. Kızım 3 kez denedi, başaramadı. Ne yapacağız bilmiyoruz. Annesi de üzülüyor bu duruma. Evde sürekli tartışma var. Ağzımızın tadı, tuzu kalmadı.”

 

Eğitimci olarak Cortez, kimi önerilerini sıraladı. Genç kızın, inanarak çalışması gerektiğini söyledi. Arkadaşlarına dikkat etmeliydi. Sistemli çalışmalı, yalnız lise son sınıf kitaplarını değil, tüm sınıfların kitaplarını da taramalıydı.

 

Genel Sekreter yardımcısı dinledi söylenenleri. Fakat, yüzünde derin bir umutsuzluğun, mutsuzluğun izleri vardı. Silinemiyordu bunlar.

 

Ertesi gün, bildirisini sundu Cortez; eleştirilere yanıt verdi. Mihmandar gibi yanından hiç ayrılmayan genel sekreter yardımcısıyla vedalaştı. Sunulan armağanlarla uçağa bindi, Buenos Aires Üniversitesi’ndeki görevine döndü. Bitirmesi gereken dersleri vardı. Boşluk olmamalıydı.

 

Aradan 7 yıl geçti. Dr Cortez, bu süre içinde akademik evreleri başarıyla bitirdi; profesör oldu.

 

Prof Dr Cortez, meslekte başarılı bir üniversite elemanıydı. Devleti yönetenler ondan daha üstün hizmetler bekliyorlardı. Üniversite giriş sınavlarını –tam bir karmaşa, bir felaketti, şaibeli-  düzenleme kurumunun ( Arjantin ÖSYM’si ) başına getirdiler onu. İstemeye istemeye bu görevi kabul etti. O, bilimsel araştırma yapmayı, ders vermeyi seviyordu. İspanyolca konuşulan ülkelerin geniş coğrafyasında kütüphaneler dolusu kitap vardı, daha kapağını açmadığı…İspanya’dan Filipinlere; Şili’den Kanarya Adaları’na… Her biri hazineler barındıran okuma tapınakları...

 

Esquel kentinden yoğun şikayet mektupları geliyordu. Sınavlarda haksız rekabet uygulandığını bildiren anlatımlar vardı bu mektuplarda. Ülkenin doğusundan, kuzeyinden, güneyinden olup da bu kentte görev yapanların çocukları değil, yerli ailelerin çocukları başarılı oluyordu nedense. Özellikle garnizon merkezindeki subay aileleri bundan çok şikayetçiydi. Bir tümce Prof Cortez’in canını sıktı : “Memleketimizin çocukları kazansın, diyerek salonlarda özellikle tanıdıkları gençlere yardım ediyor salon başkanları ve gözetmenler.”

 

 

Dr Cortez, uçağa bindiği gibi, 7 yıl önce gittiği Esquel kentine ulaştı.

Genel Sekreter Yardımcısı değişmişti. Onu sordu.

“ O, 7 yıldır, Üniversite Giriş Sınavları Düzenleme Kurulu Başkanıdır,” yanıtını aldı.

 

Dr Cortez Ertesi gün ilgilileri topladı.  Yetkili de geldi istemeye istemeye. Yüzü asık. Şikayetleri dile getirdi Cortez. Sınavlardan sorumlu başkan hiç ilgilenmedi. “İftira,” dedi. O kadar. Bir insan bu denli değişebilir miydi? 7 yıl önceki insan gitmiş, yerine bambaşka bir insan gelmişti. Bu süre içinde ense, göbek de yağlanmış, biti kanlanmıştı.

 

Toplantı yerinden çıktılar. Dışarıda genç bir kız Başkanın yanına yaklaştı:

“ Babacığım, biz bu akşam arkadaşlarla takılacağız. Bizi beklemeyin,” dedi ve ayrıldı.

Üzerinde ak bir giysi, önlük  vardı genç kızın.

Başkan, “Kızımdır,” dedi.

Birden anımsadı Dr Cortez olayı. Liseyi bitirdikten sonra yıllarca üniversiteye giremeyen kız bu olmalıydı. Giysisine bakılırsa, herhalde hemşire olmuştu.

“ Yedi yıldır haberleşemedik. Ne oldu, girdi mi üniversiteye?” diye sordu Cortez.

Sınav Kurulu İl Temsilcisi Başkanın yüzünde geniş bir gülümseme…

“ Evet Sinyor Cortez,” dedi. “ Kızım Tıp Fakültesine girdi, bitirdi. Şimdi Uzmanlık öğrenimi görüyor. Bebekleri pek sever. Çocuk hastalıkları alanında çalışıyor.”

 

7 yıl içinde neler olmuştu?

Üniversitenin genel sekreteriydi baba.

Ayrıca İl Sınav Temsilcisi, Başkan idi baba.

Baba, elbet babalığını gösterecekti.

 

Dr Cortez derin düşüncelere daldı. Gerekli önlemleri aldıktan sonra (!) Buenos Aires’e , kendi üniversitesine döndü. Odasında, duvarda bir dünya haritası vardı. Birden ayırdına vardı. Asya’nın batısında, Avrupa’nın güneydoğusunda bir ülke dikkatini çekti. Bu bir Akdeniz, Ege, Marmara, Karadeniz, Balkan, Kafkas, Önasya ülkesi idi. Üzerinde kalın harflerle TURQUIA yazılıydı.

Sinyor Cortez baktı kaldı. O ana değin önemsememişti bu iki yarımadada yer alan ülkeyi. Bu devletin başkenti de Ankara idi.

 

“ Ne talihli bir ülkedir, kimbilir,” dedi dalgın dalgın. “ Orada, sınavlarda şaibe, haksız rekabet yoktur,hak etmeyenin, tembelin üniversiteye sokulması diye bir sahtekarlık asla olmaz ”.

 

Sonra, sekreterinden bir fincan kahve istedi. Hazırlandı,getirildi kahvesi. Haritayı incelemeyi sürdürerek içti kahvesini.