Balkanlarda vuruştu.

Sırp, Arnavut, Bulgar, Yunan, Karadağlı, Makedon...

Osmanlının tebaasıydı onlar kısa bir süre önce.

Rus silahıyla, İngiliz silahıyla, Fransız silahıyla

Donatılmışlardı tepeden tırnağa...

Düşman çoktu: Açlık, hastalık, dağların soğuğu...

400,500 yıldır bizim olan diyarlardan,

- Memalik-i Osmani'den- bozguna uğrayıp geri çekildik.

Sonra Seferberlik...

Boğaz Harbi'nde Gelibolu'da...

Hemşehrilerinin,kumandanlarının şehid düştüğünü gördü...

Ve çekilip gittiğini düşman donanmasının...

Musul Cephesinde karşısında yine İngilizler vardı.

Döğüştü pir aşkına...

Pislik, hastalık, sıcak...

Kaç kez ölümün kıyısından döndü...

Sulh dediler bir gün; inanmadı.

Terhis edildi Ordu.

Bekir memleketine döndü...

Yayan yapıldak; aç susuz.

Gündüz sinip saklanarak ve yürüyerek geceleri...

Yerliler memleketine dönen askerin dişlerini kırıyor,

karınlarını deşiyordu.Aradıkları altın...

Duydukları haberlerdi bunlar.

Sora sora Bağdat değil; Kayseri de bulunurmuş.

Hemşehrileriyle gördüklerinde karlı doruğunu Erciyes Baba'nın.

Ağladılar sevinçten. Sarıldılar birbirlerine.

Son gayret...Çizmenin altı gitmiş, derisi baldırına yapışmış...

Döndü geldi Ürgüp'e...Bekir'in ana babası ağladı. Kurban kestiler.

Silah altına alınmış arkadaşlarını soruştu:

Osman Galiçya'da kalmıştı.

Mehmet ile Ömer Sarıkamış'ta.

Hasan ile Ali Osman Filistin'de.

Haberi gelmişti Ali'nin Kanal Harekatı'nda şehid diye.

Her şehid haberiyle yandı, kavruldu.

Kendi kuşağından gelen gazilerle buluşup dertleştiler.

Daha yorgunlukları geçmemişti ki,

Milli Mücadele sözünü duyar oldular.

Yunan Ordusu İzmir'e çıkmıştı.

Askerlik Şubesi Reisliği Seferberlik'ten dönenleri araştırıyordu.

Kendisi gitti Şube'ye Bekir.

Kaydını yaptılar; yeni urbalar, sağlam bir çizme verdiler debboydan.

Vedalaştı ana babasıyla.

Niğde üzerinden Konya...Dağ taş asker kaçağı dolu.

'' Bir canım var verecek, ailem utanç yaşamasın !'' diyordu Bekir.

Şehid olmağa hazır...

...............................

İnönü'de vuruştu iki kez.

Mermi serpuşunu delip geçti.

Gediz Baskını'nda yenilgiyi yaşadı, parmağından yaralandı.

Sakarya'da kaç kez bozuldu cephelerimiz; O dayandı, kaçmadı, vuruştu.

Kayseri Lisesi'nin çocukları -delikanlı olmadan-şehid düştüler,

Seferberlik yaşamış nefer için asker kaçağı olmak ne demek ?

Düşman yaman:

Bir tepeyi biz aldık;Yunan bastırdı geri aldı bizden.

Zabit Harbi: Bir günde 90 zabit, 900 er şehid...

Tepelerin kayaları al kan; Sakarya suları gök değil apal...

Polatlı-Haymana arası kırlar dile gelse de söylese...

Sevdirdi kendini Bekir. Onbaşı terfiyesi taktılar. Sonra çavuş.

'' Gayserili Bekir'''in namı aldı yürüdü.

Gözüpek...Ölüme gülerek gider, aldırmaz, canını dişine takar, buyruk neyse yapar.

Mustafa Kemal Paşa, Meclis Reisi ve Başkumandan.

Binbir hain dolaşıyor ortalıkta. Korumak gerek.

Yalnız içimizdeki hainler de değil,

taa Hind diyarından-İngiliz altınlarıyla beslenmiş katiller, fedailer-

Nasıl korunacak Paşa ?

Başkumandanlık Muhafız Birliği sayesinde...

Kemal Paşa'nın gelişi cepheye, gizli...Güzel gökçe gözleri dumanlı, endişeli.

Bu son şansı ulusun. Ya öleceğiz toptan, ya kurtulacağız.

Muhafızlarla bir toplantı .

'' Evlatlarım! Vaziyet vahim...Yunan Ordusu'na mühimmat geliyor daimi olarak.''

'' Cepaneleri hudutsuz. İngiliz silah fabrikaları Umum Harp bittikten sonra Yunan için çalışıyor.''

'' Mühimmat taşıyan trenleri durduramazsak vaziyet vahim. ''

'' Paşam, emredin! Bir canımız var; sizin için, milletimiz için feda olsun !''

'' Evlatlarım neticede ölmek de var.''

'' Ölümü göze almışız biz Paşam. Emredin !''

'' Uşak ile Afyon arasındaki bir köprüyü havaya uçurursak, sevkiyat durur.''

'' Paşam bu çocuk oyunu bizim için.Tamamdır. Davranın yiğitler !''

Sakarya Melhame-i Kübrası öncesinde Tekalif-i Milliye çalışmalarıyla Ordumuza bağışlanmış dinamitler hazır...İstanbul'daki Müttefik Ordularının silah depolarından kaçırılmış, İnebolu kayıkçılarının cansiperane gayretleriyle kıyıya çıkarılmış; Kastamonu, Çankırı Ankara üzerinden Afyon cephesine ulaştırılmış dinamit lokumları...Bekir Çavuş kumandanının arkasınca yürür. Debboy... Dinamit çubuklarını alır, okşar. Bunlar bir ordunun, bir ulusun özgür ve bağımsız yaşamasını sağlayacak patlayıcılardır. Sevinç içinde ilerlerler. Yüzlerini kara ocak isiyle boyarlar. Yunan Ordu birliklerinin arkasından dolanırlar. Gündüz dinlenirler, gece yürürler. Bellerine bağladıkları bohçada azıkları vardır ve mataralarında su. Hiç ses çıkarmadan köprüye yaklaşırlar. Uşak'tan cepane getiren trenin sesi gelmektedir.

'' Hain düşman! Bu senin son trenin olacak inşallah.''

Ay ışığında yükseklerden köprüyü incelerler. Dinamit lokumlarını yoklarlar. Fakat Yunan askerleri köprünün iki yanında nöbettedirler. Arada sırada mataralarından içerler. Bekir Çavuş ve arkadaşları anlar ki, içtikleri su değil; sarhoş eden uzodur. Yalpalayarak yürüyüşlerinden belli olmaktadır. Bu,bizim işimizi kolaylaştıracaktır.

Kavruk Anadolu çocukları birbirleriyle kucaklaşırlar.

Bilincindedirler üstlendikleri görevin ne denli önemli olduğunun.

Başarısızlık ölüm demektir. Yakalandıkları an sorgusuz kurşuna dizileceklerdir.

Çatışma çıkarsa zaten nöbetçileri vursalar da Yunan Ordusu'nun gerisinde kaldıklarından kurtulmaları olanağı da yoktur.

Bir de başarırlarsa...

Görür gibi olurlar düşmanın yenilgisini, Başkumandan Kemal Paşa'nın sevincini.

Herkes kedi sessizliğiyle köprünün ayakları dibine iner. Sarhoş Yunan erleri farketmez. Bekir Çavuş gecenin ayazında ter su içinde kalmış, canını dişine takarak hem kendisi dinamit çubuklarını bağlar, hem de ay ışığında arkadaşlarını gözler...

İsveçli bilgin Alfred Nobel'in 1866 yılında keşfettiği bu patlayıcı belki ilk kullanıldığı tarihten bu yana en kutsal bir yıkım işinde değerlendirilecektir.

Mühimmat treninin sesi daha yakından duyulmaktadır. Makinist keyifle düdüğünü öttürmektedir lokomotifin.

Aynı anda fitilini ateşler Bekir Çavuş ve arkadaşları...Süratle çekilip koyağın yamacına, beklerler.

Bir anda korkunç patlamayla yer gök sarsılır...Yerler göklere savrulur; göklerdekiler yere serilir. Köprü iki yerden demirleri, tahtaları, raylarıyla , nöbetçi askerleriyle havaya uçar. Çığlıklar duyulur. Bekir Çavuş arkadaşlarıyla kucaklaşır, sevinç gözyaşları dökerler.

'' Muvaffak olduk arkadaşlar. Allah bizimle...''

Yorgun, ama mutludurlar. Yunan Ordusu'na mühimmat taşıyan tren artık Afyon'a ulaşamayacak, sandıklar dolusu mermi TBMM Ordularına karşı kullanılamayacaktır...

Tren, düdüğünü öttüre öttüre gelir , köprüsü olmayan koyağa , karmakarışık yuvarlanır.

Çığlıklara siren sesleri karışır. Yunan Ordusundan motorlu araçlar toz duman içinde gelirler, yıkık köprüyü , düşen treni seyrederler. Yaralı askerlerinin çığlıkları, söğmeleri duyulur.

Müjde pek çabuk ulaşır Başkumandan'a.

Yorgun argın Karargah'a varan Bekir Çavuş ve arkadaşlarını tek tek kutlar, alınlarından öper Kemal Paşa. Tarih 25 Ağustos 1922 idi.

Bir gün sonra, TBMM Reisi, Başkumandan Kemal Paşa tarihsel kararını bildirir: Büyük Taarruz.

30 Ağustos günü kazanılan büyük Utku, tarihe Başkumandanlık Meydan Savaşı olarak geçecektir.

'' Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir; ileri ! '' buyruğunu kağıda yazdırırken Başkumandan, on adım yakınındadır Bekir Çavuş. Onun her hareketini sevgiyle, saygıyla, derin bir hayranlıkla izlemektedir.

Askerlerimiz Afyon'u kurtardıktan sonra sel olup aktılar İzmir'e doğru. Bekir Çavuş yine Başkumandan Muhafız Birliği neferidir. Onu canı pahasına korumayı kutsal bir görev bilmiştir. Havaya uçurdukları tren köprüsünün bulunduğu koyağı geçerken, yaptıkları işin bir ulusun kaderini değiştirecek değerde olduğunu bir kez daha derinden idrak eder, gülümser.

Ve 9 Eylül günü ordularımız İzmir'e girdi. O gece Kemal Paşa , Nif Kasabasında dinlendi, ertesi gün kente ulaştı. Üniforması yıpranmıştı, kalpağı barut kokuyordu. Toz toprak içindeki otomobilinin çevresinde koruma görevini Bekir Çavuş'un takımı yerine getiriyordu. İzmir, intikam ateşiyle yanıp tutuşan fedailerle doluydu ve olasıdır ki, yüzlercesi TBMM Reisi'ne bir suikast düzenleyebilirdi.

................

Bekir Çavuş terhis oldu. Ülkeye barış egemen oldu. Geldi, memleketinde tarla, bağ, bahçe işleriyle uğraştı. Evlendi, çocukları doğdu. Kemal Paşa Kayseri'ye geldiğinde haber iletti, arattırdı unutamadığı o yiğit muhafızını. Fakat Bekir Çavuş '' Gazi Paşam'ın şimdi işi başından aşkındır. Sağolsun. Ben kimim ki, Onun vaktini alayım ! Sonra, bir menfaat umduğumu düşünürler de, ben buna dayanamam,'' diyerek davetlere icabet etmedi.

Seferberlik dönüşü nasıl ki, arkadaşlarıyla cepheleri konuştular...Milli Mücadele sona erip de terhis olanlar, gaziler aynı biçimde İnönü'leri, Gediz Baskını'nı, Sakarya'yı, Büyük Taarruz'u, Kocatepe'yi, Başkumandanlık Meydan Savaşı'nı konuştular. Şehid arkadaşlarını, aynı tevellütlü hemşehrilerini andılar, ''erkek ağlamaz'' demeden gözyaşı döktüler.

'' Çavuşum...Bekir Ağa o tren köprüsünü nasıl havaya uçurdunuz dinamitle? Hele bir daha anlat!''

Gülümser Bekir Çavuş...Sanki canını dişine takmış, can vermeğe hazır bir genç nefer değil de, köprünün manzarasını seyretmeğe gitmiş gibi sakin, sevimli, fakat sorulmasından hoşnut...

Bekir Çavuş 1934'te soyadı yasası çıkınca Akyağ'ı aldı.

Ömrü boyunca Mareşal Gazi Kemal Atatürk'ün çalışmalarını gurur duyarak izledi. Cumhuriyet'in kurulmasını, Reisicumhur oluşunu, devrimleri...Gazeteleri okudu, hakkında yazılanları öğrendi.

10 Kasım 1938 günü Yüce Başbuğ sonsuzluğa yürüdüğünde, ömründe pek ağladığı görülmemişti, ama ağladı, aile bireyleri de ağladı. İstanbul'a gidemezdi ama, Ankara'daki cenaze törenine katılmayı pek istedi. Olmadı. Acısını içine gömdü. Anılarını hep canlı tuttu.

Ürgüp'ün temiz, iyi , engin gönüllü insanı Bekir Akyağ 1987'de Ankara'da sonsuzluğa göç etti.

Anısı önünde saygıyla, minnetle , rahmetle eğiliyoruz...Bu yurdu bize bağışlayan, özgür yaşamamız için şehid düşenleri, gazi olanları andığımız gibi...Onları asla unutmayacağız...

30 Ağustos 2018. Ürgüp

* Cumhuriyet kurulduktan sonra, Yüce Başbuğ Mareşal Atatürk'ü korumak için Çankaya'da Cumhurreisliği Muhafız Alayı kuruldu. General İsmail Hakkı Tekçe, bu Alay'ın efsane kumandanıydı.