TAKLİT HAYATLAR

İnsanlar, içine konuldukları fotoğrafla uyum sağlamak için çok çabalıyor. Renkten renge, kalıptan kalıba giriyor. Rol kesip taklit ettikçe özünden uzaklaşıyor. Böyle yaşarsa, her şeyin daha kolay, çok daha basit yürüyeceğini düşünüyor. Kronik konformizm isteği belki de bu.

Başkasının hayatlarını yaşayarak, taklit ederek tükeniyor hayatlar. Sahte bir kendiliği, kendine maske yaparak geçiyor günler. Kendi olamayan, gerçek istek, arzu ve düşüncelerini ifade etmekten ürkerek, mış gibi yaparak eriyip gidiyor ömür.

Bir yerde herkes birbirine benziyorsa orada kimse yok demektir” diyor Michel Foucault. Bireysel ve toplumsal hayatı kuşatan popüler kültür , hayatın taklit üzerine kurulması için çok ciddi baskılar yapıyor. Bir tür oyunculuk icra ettiriyor insana. Eline bir metin tutuşturup , o kahramana hayat verdiriyor ,son perdeye kadar(!)

İnsanların çoğu artık kendileri değil başkaları. Tepkileri yönlendirilmiş ve sevgileri yönlendirilmiş. Düşünceleri , başkalarının zihninden kes kopyala yapıştır uslünde. Yaşamları başkalarını taklit üzerine kurulu . Tutkuları bile alıntı. Her taklitte yalandan kocaman rengarenk oyuncak zaferler elde ediyor.

Körü körüne yaşadığı taklit hayatta, ömrün dümenini başkasına emanet edilmiş oluyor. Rotası bilinmeyen bu yolculuk bittiğinde görüyor ki, hiç kendi olmamış ve hiç kendisi gibi yaşamamış.

Ehl-i taklid insanlar , kendinin renk körü olarak , bir ömür renkli bir hayat yaşadığını zannediyor. Kendi hakikati üzerinde düşünmeden ve dertlenmeden , aslında kendi tımarhanesini oluşturuyor.

Psikiyatri de ekopraksi diye terim var. Sürekli başkalarının hareketlerini taklit etmeyi anlatır. Buradaki taklit kasıtlı bir davranış değildir. Patolojiktir ve kontrol edilemeyen bir özelliğe sahiptir. Taklidi bitirmeden rahatlayamaz insan.

Ruh sağlığı dengeli olan bireyler başkalarında gördüğü iyi ve güzel şeyleri taklit etme ‘’ zorunda olma ‘’ duygusunu hissetmez. Taklit davranışı, özgüveni düşük kişilerde daha çok olur. Genellikle yetersizlik duygusu taşıyan kişiler kendini rahatlatmak için özenti, öykünme ve taklit gibi davranışlar geliştirir.

Taklit , model alma davranışının başlangıcıdır. İnsanlar belli davranışları model alarak onlarla özdeşim kurmaya, bu davranış kalıplarıyla kendi kimliklerini oluşturmaya çalışırlar. Bu taklit süreci bireyin ontolojik aidiyetini ve kendilik şuurunu kazanmasına kadar devam eder.

Sürekli bir hayat tarzı haline getirilen taklit ise, hem silikleştirir kişiyi, hem de kısır bir döngüde boğar. Aynaya baktığında ‘’evet bu benim ‘’ diyemez hale gelir insan.

Mevlânâ, “Taklitçi, dere yatağı gibidir. İçinden akıp giden suyu asla içmez. Su, onun içinden akıp gider fakat içenlere nasip olur” derken, aslında hayat kaynağı olan suyun, taklitçiye faydası olmadığını ama “anlamak” isteyen için de âb-ı hayat olacağını ifade eder. Mevlânâ, İnsanı taklide götüren nedenlerin, cehalet, gaflet, akletmeme vb. özellikler olduğunu belirtirken, benlik, kibir, gösteriş arzusu, makam-mevki hırsı, gibi etkenlerin de taklitte ısrara neden olduğunu ifade eder(1)

Başkalarının yaşadıklarında bizim yaşamamıza ilişkin dersler ve zengin ilhamlar vardır mutlaka. Fakat bu haller körü körüne taklidin genetiğimize işlenmesini ve zihnimizin pencerelerini orjinalliğe kapatmayı gerektirmez

Bir Hint destanında şöyle yazar ‘’ Kişinin kendi içinde ölmesi yaşamdır. Başkasının içinde yaşamak ölüm ‘’ Zira taklitler ucuzluğu anlatır. Sahici olup, taklitlerinden sakınarak yaşamak gerekir hayatı. Aksi halde kaybedilen özün, bir zaman sonra Google’de bile bulunamayacağı aşikârdır.

atif.sobiad.com - Nuran DÖNER