SON-BAHAR SON DEĞİLDİR

“Hüzün ki en çok yakışandır bize. Belki de en çok anladığımız…” diye başlar şiirine Hilmi Yavuz. İnsanoğlunun içerisinde sürekli barındırdığı, bazen gün yüzüne çıkarken, bazen örtbas etmeye çalıştığı. Dedik ya; “hüzün ki en çok yakışandır bize” ve sonbahar hüznü bünyesinde barındıran en güzel mevsim (1)

Yeni bir başlangıçtan önce, eski bir şeylerin bitmesini simgeler sonbahar. Hayatı gözden geçirme mevsimidir. Uzun bir koşu öncesi nefes almak gibidir. Tekrar uyanıldığında daha güçlü olmak adına, bir süre mücadeleye, ara verilir.

Hazan mevsiminin tılsımı nereden gelir bilemiyorum. Bildiğim tek şey var ki , bu mevsimin hüzünle beraber yaşadığıdır. Belki ölümü hatırlatan yüzüyle , belki de bir yağmur damlasının anlattıklarıyla ruhumuzu isimsiz coğrafyalara doğru yolculuğa çıkarır... Adımlarım sıklaşmaz , nefesim hızlanmaz aksine daha da sakinleşirim . Bir adım daha , biraz daha yağmur , bir adım biraz daha yağmur derken Ruhumun bütün günahlarından arındığını hissederim (2)

Hazırlıksız gelmez sonbahar. Asla kapıyı çalmadan girmez ömür hanemize. Önce tatlı bir telaş sarar önce bedenleri. Benzi solar toprağın ve topraktan yaratılanın. Her an yapraklarını dökecek bir ağaç misali, ufak bir rüzgârla çırıl çıplak kalma endişesiyle yaşar insan. Özgül ağırlığı ile hüznü fısıldar artık rayihalar. Biraz daha aşınır can.

Her sonbaharda bir parça pişmanlık üşüşür ruhun her metre karesine. Yakılmış son cümlelerin dumanında ısınır insan. Başlamıştır ürperten bir serinliğin sonsuzluğa götüren molası. Ruhun sınırlarlını zorlar duygular. Ve gözler rengarenk açan çiçeklere vuslat türküsü söylemektedir artık. Lodos uğultusunun nasırlı elleridir sonbahar. Titreyen sesiyle sararmış yaprakları usulca bırakır üzerimize.

Ağaçlar yetim ve öksüz kalmışçasına mahzundur. Dalından kopan yaprakların sessiz çığlıkları duyulur her dem bu mevsimde. Yorgun kostümünü usulca çıkarır bahar. Gün kırmızısı bedenler köz rengine bürünür. Her bürünüş sükûtun hanesine bir çizik daha atar. Yazgı mürekkebinin ömre damlayan son damlasıdır sonbahar. Avare düşlerin loş ışığında başlar hazanın şöleni. Kahverengiye teslim olur yeşiller.

Yapmak isteyip te yapamadığımız di’li geçmiş bir zamanı yazar mevsim. Gözler dalıp gider geçmişin gölgesine. Bir kurşun gibi delip geçse de yaz’ın küskün hali. Sonbaharın, büyütüp olgunlaştıran, az ya da çok kendi içimize döndüren bir yönü de var.

Gözler halâ diri ıslaklığını kaybetmemiştir. Usulca çiseleyen yağmurları kıskandırmaktadır. Son bahardır, meltemlerin yerini alan poyrazlar, kuruyan ağaçların bedenlerine bir darbe daha indirmektedir.

Güneşin can veren huzmeleri kalbin ritmini okşamaz olmuştur artık . Nabız ise ecele doğru koşmaktadır. Murat Ildan bir cümlesinde şöyle der ‘’ Sonbahar en büyük hatırlatıcıdır: Dünyamızın ne kadar rüyamsı güzelliklere sahip olduğunu bize hatırlatır ve bize bütün bu güzel rüyaların ne kadar kolayca yok olabileceğini hatırlatır!..’’

Sonbaharın her saniyesi kimine göre bir hüzün bestesinin notaları, kimine göre özgürlük suyunun şırıltılarıdır. Göreceliği ayrı bir bereket olan sonbahar, her haliyle sonsuzluğa yükselen mutlak bir merdivendir. Bilge bir mevsim olarak işaret parmağıyla hep geleceği gösterir. ‘’Her güzelliğin bir sonu vardır ‘’ düsturundan sonbahar da nasibini almıştır. Daha bir erken kapanır perdeler , daha bir erken söner ışıklar.

Vuslatın değişmez dipnotudur sonbahar. Kırılgan zaman tiyatrosunun son perdesidir. Müjde vardır ; alkışlayanı az olsa da perde gerisinde sonsuz dostluklar başlayacaktır. Umudun telleri sızlasa da Cahit Zarifoğlu’nun dediği gibi ‘’ Bir ölüm vefalı bir de sonbahar ‘’

1-buldumbuldum.com

2- edebiiklim.wordpress.com / M.Akif Baltacı