PROF DR OĞUZ EROL : ÜSTÜN BİR COĞRAFYACI

1964 Yılının sonbaharında Ankara…DTCF öğrencisiyiz. Arkadaşım Ercan Gönen ile Fakülte’nin görkemli yapısına girip çıkıyoruz. Bahçede bir satış yeri var. Rozet satılıyor. Birer tane alıp yakamıza takıyoruz. Küme küme kadınlar , kızlar geçiyor kaldırımdan. Bize laf atıyorlar:

‘’ Daha lise öğrencisi herhalde bunlar. Fakülteli olmaya özenmişler.’’

Demek, küçük yaşta görülüyoruz. Kavruk bozkır çocuklarıyız. Delikanlılığın başında…

Ercan’la gülümsüyoruz…

Ben önce Fransızca Bölümü’nü kazanmıştım. Bir hafta kadar derslere girip çıktım. Nevşehir Lisesi’nde öğrendiğim Fransızca ile burada başarılı olamayacağımı anladım. Turgut Sutekin öğretmenimizdi ve 1924 öncesi Nevşehir-Neapolis Ortodoks rahiplerinden öğrendiği Fransızcayı bize öğretme çabasındaydı. Yöntemi eskiydi, kendisi yaşlı, yorgundu ve ders kitabımız sanki Nevşehir Lisesi için değil de, Sait Benoit öğrencileri için hazırlanmıştı ( Yazarları : Camille Berceaux, İzzet Hamit Ün ). Pek ağır metinler seçilmişti.Ünlü Fransız edebiyatının romanlarından, denemelerinden parçalar…

Daha ilk gün , son sınıfta olduğunu öğrendiğim bir genç konuştu ve kendime olan güvenim yokoldu:

‘’ Demek Nevşehir Lisesi’ni bitirdin ! Ne cesaret ! Burada Fransızca öğrenilmez; Fransızca bilim yapılır.’’

Bir hafta içinde neyin ne olduğunu anlamıştım.

‘’ Mon şer, biz bu yaz Marsilya’da, Besançon’da kamp kurduk. Paris Fransızcası bozulmuştur. Besançon’da asıl, lirik Fransızca konuşulur.’’

‘’ Dayım İsviçre’de askeri ataşe.Lozan’ı merak ediyordum, gidip gezdim. Fransızca konuşan İsviçreliler daha medenidir.’’

‘’ Belçika’da bir mektup arkadaşım kız vardı, beni davet etti, Brüksel’de bir ay yaşadım.Jeannine Philippet iyi ağırladı beni.’’

‘’ Nice ne güzel şehirmiş. Akdeniz’in prensesi şekerim. Taa eskiden Cem Sultan da kentin cazibesini şiirlerinde dile getirmiş.’’

Vay vay vay ! Söyleşileri dinledikçe ‘’ Ben nereye düşmüşüm?’’ diye özüme soruyordum.

Beynun Akyavaş, Cemil Göker, Attila Tolon, Hasan Anamur, Gönül Hanım gibi iyi öğretim elemanları vardı Bölümde. Bakanlık ( Milli Eğitim ) da yapmış olan Bedreddin Tuncel’i hiç göremedik. Çünkü uluslararası toplantılardan, konferanslardan fırsat bulup da ders vermeğe gelemiyordu.

……………………….

O denli kolay oldu ki bölüm değiştirmek.

Fakülte Sekreterliği’ne bir dilekçe verdim : Fransızca Bölümü’nden ayrılmak istediğimi ve Coğrafya Bölümü’ne geçmek istediğimi belirttim.

Sekreter Dr Mehmet Altan Köymen ilgili yerlere bildirdi. Kaşesini bastı. Böylece yarım saat içinde Fransızca Bölümü öğrenciliğim sona ermiş oldu.

Dilekçemi götürüp Coğrafya Bölüm Başkanı Prof Dr Reşat İzbırak’a verdim. Elini uzattı gülümseyerek. Öptüm saygıyla.

‘’ Hayırlı olsun evladım !’’ dedi.

Prof Dr Danyal Bediz’e de götürdüm. O da aynı sözü söyledi.

Doç Dr Oğuz Erol biraz kaygılıydı. Fransızca’dan neden ayrıldığımı sordu. Anlattım. Öyle uzun uzun söylenenleri dinleyecek sabrı yoktu kimsenin.

‘’ Herkes coğrafyaya geliyor. Birinci sınıfta muazzam bir yığılma oldu,’’ dedi.

O anda İzbırak hocamla gözgöze geldik. Bana umutla bakıyordu.

Artık Coğrafya Bölümü öğrencisiydim.

……………………………

Daha ilk derste, bazı arkadaşların elinde Genel Klimatoloji kitabını gördüm. Yazarı Dr Oğuz Erol. Nereden aldıklarını sordum. Fakülte kitap satış bürosundan. İyi, güzel. Hemen o gün ilk kitabımı almış oldum.

Klimatoloji dersini Oğuz Bey’den dinleyerek öğrendik, sevdik. Ağır konuları öyle güzel, anlaşılır bir dille anlatıyordu ki, hayran kalıyorduk. Tahtaya çizdiği şekiller de pek güzeldi. Slayt göstererek dersin çekiciliğini arttırıyordu. Derse zamanında girip çıkıyordu.

Sular Coğrafyası ( Hidrografya ) kitabını Reşat İzbırak yazmıştı; fakat o dersi de bize Oğuz Bey verdi. 2 cilt olan o kitapların en özlü bölümlerini , kendi gözlemlerini,izlenimlerini ekleyerek anlattı.

4 yıl içinde Oğuz Bey daha başka derslerimize de girdi. Hava Kütleleri Klimatolojisi, Kuvaterner Jeomorfolojisi, Jeomorfoloji Uygulaması …

1964-65 ders yılından başlayarak Bölüm içinde hayran olduğumuz öğretim elemanlarını başında Oğuz Bey geliyordu. Haritalarımızı, çizdiğimiz blokdiyagramları göstermek, düşüncesini almak için ne zaman odasına girsek onu sürekli çalışırken görüyorduk. Tek bir dakikasını boş geçirmiyordu.

Hocaların en zarifi, en kibarı. Centilmen…Tek bir sert söz çıkmamıştır ağzından. Aşağılayıcı söz onun sözlüğünde yoktur. En meşgul olduğu anda bile zaman ayırır öğrencisine. Ve biz odasına girende, ayağa kalkar ‘’hoş geldiniz,’’ der…Çıkarken de ayaktadır. Bize verdiği değer yüzünden, mahcup olmuşuzdur…

Elmadağ’ın Jeolojisi ve Jeomorfolojisi onun doktora teziydi ve Ankara Üniversitesi yayınları arasında çıkmıştı. Vatan coğrafyasının sonsuzluğunda çalışmadığı yer kalmamıştı diyebiliriz. Peçenek Çayı Havzası, Mihalıççık Yöresi, Işık Dağı, Trabzon’da Kışın Orman Yangınları,Tuz Gölü Havzası, Cihanbeyli Traverten Konileri (Su Vokanları ) vd.…

Çanakkale’ye, Hatay’a özel bir önem verdiğini anlamıştık. Arkadaşım Eyüp Karakaya bir yolculukta sordu. Neden o yöreleri daha çok seviyordu. Hocamın gözleri buğulandı ve hiç unutamayacağım bir yanıt verdi.

‘’ Boğaz Harbinde Çanakkale’ye, Gelibolu’ya 250 bin şehit gömdük. Bir darülfünun gençliği gitti. O toprakları biz vatan yaptık, fakat incelemeden olmaz. Şehidlerimiz bizi affetmez. Britanya subayları savaş sırasında bile jeoloji, botanik araştırmaları yapmışlar. Hatay’a gelince, Atatürk o toprakları yeniden kazanmak için sağlığını kaybetti. Asi Deltası benim önem verdiğim bir yerdi. İşte bu nedenle…Eğer biz araştırma yapmazsak Ulu Başbuğ’un ruhu bizi bağışlamaz…’’

……………………

Bir insanı tanımanın en iyi yöntemi birlikte yolculuk etmektir. 1968 Nisan ayında Konya, Cihanbeyli, Karapınar, Ereğli, İvriz Karst Kaynağı, Tuz Gölü gezimizi Oğuz Bey’in rehberliğinde yaptık. Olağanüstü izlenim ve gözlemlerle döndük Ankara’ya. 4 yıl boyunca öğrendiklerimiz o yurt gezisinde gözlerimizin önündeydi. Karst konusu olarak obruklar, traverten konileri; Volkan konusu olarak maar,krater, koniler…

Ve Oğuz Bey’in insan yönü…Öğrenci ne yiyip ne içiyor? Tek tek ilgileniyor. Konuk evlerinde güvenlik nasıl? Herkes yattıktan sonra dinlenmeğe çekiliyor.

Yine 1968’in 17-20 Mayıs günlerinde Kapadokya gezimiz. Yine Oğuz Bey kılavuz. Kesikköprü Baraj alanı, Hirfanlı Baraj yöresi…Kırşehir, Mucur, Hacıbektaş, Gülşehir, Nevşehir…Ben beş arkadaşı alıp Göre’de evimizde konuk ettim. Babamın önceden haberi vardı. Hazırlık yapmışlar. Böylece Göre yaşayışına kısa süre de olsa tanık oldular.

Bu gezimizde kırgıbayır topografyasını, Göreme kaya kiliselerini görme olanağı buldu arkadaşlarım. Ürgüp, Avanos, Kaymaklı ve Derinkuyu Yeraltı Yaşama Birimleri…

Her gittiğimiz yerde jeomorfoloji ile insan, toplum arasında bağ kurarak anlatıyordu Oğuz Bey. Otobüs dört tekerli gezgin dersaneydi.

……………………..

1972 Yılının yarıyıl dinlencesinde DTCF’ne uğradım. Oğuz Bey yerinde yoktu. Meğer Fen Fakültesi’ne geçmiş, orada Jeoloji Bölümü’nde ders veriyormuş. Ziyaret ettim. Çay içerek söyleştik.

Yaptığım yurt gezilerinde çektiğim fotoğrafları çoğaltıp Oğuz Bey’e gönderiyordum. Diapozitifler daha çok işine yarıyormuş. Yıllar sonra bir konferansta karşılaştığımızda bana şöyle anlattı: ‘’ Gönderdiğin her fotoğraf, her slayt arşivde, fişlenmiş olarak durur. Örneğin Van’dan gönderdiğin fotoğraflar, Ürgüp’ten ilettiğin diapozitifler…İzmir’den gönderdiğin blokdiyagram çizimleri. Kronolojik olarak, yörelere göre kutulara yerleştirilmiştir. Kim yararlanmak isterse veririm. ‘’

……………………….

1973 yılında İstanbul Üniversitesi Coğrafya Bölümü asistan sınavı açmıştı. Önce Ankara’ya uğradım; Oğuz Bey’le görüştüm. Anlattım. ‘’ Bu sınav Dr Mehmet Ardos için açıldı. Prof Dr İsmal Yalçınlar Onu alacak. Boş yere masraf etme, sonra üzülürsün,’’ dedi. Bakışlarında acıma, üzüntü vardı. Yine de şansımı deneyeyim dedim. Nerden bilebilirdim ki tren Bilecik’te dağdan düşen kayalar yüzünden 4 saat hareketsiz kalacak ve ben zamanında yetişemediğim için de sınava giremeyecektim. O sırada MTA Enstitüsü’nde görevli olan Ardos Fransa’da doktora yapmıştı ve Prof Yalçınlar elbet Onu yeğleyecekti. Yine de İstanbul’a gittim. Sınav çoktan yapılmış, Dr Ardos kazandırılmış, o alınmıştı kadroya. Nevşehir’e otobüsle döndüm ve bir mektup yazarak, olup biteni Oğuz Bey hocama anlattım. Yapılacak bir şey yoktu.Yollarımızın güvensizliği konusunda bu bir ders oldu bana. Gerçi tren raylarına kayalar düşmemiş olsaydı da, İstanbul’da sınava girseydim neyi, nasıl kazanacaktım ki ! İstanbul Coğrafya Ekolü Ankara DTCF Ekolünü önemsemiyor, değer vermiyordu.

…………………………

1978 yılı Şubat ayında DTCF’de girdiğim sınavı kazandım . Jüri üyelerinden biri de Oğuz Bey idi.

5 Haziran günü Fırat Üniversitesi Coğrafya Bölümü asistanı oldum. Oğuz Bey’le bağlantımız daha da sıklaştı. Ankara’ya gidip gelen vardı arkadaşlardan. Kimi arkadaşlar DTCF’nin öğretim elemanları gözetiminde Yüksek Lisans, Doktora çalışması yapıyordu. Yararlanacağım kitapları, haritaları, istediğim makalelerin ayrı basımlarını , fotokopya adlarını yazıp veriyordum, bir süre sonra Oğuz Bey’den imzalı olarak geliyordu istediğim materyal.

1980 yılının 5,6,7,8 Eylül günlerinde DTCF Öğretim elemanları Fırat Havzasında inceleme gezisine çıkmışlardı. Bugün Karakaya Baraj Gölü’nün suları altında kalan geniş Fırat vadi tabanı kavsi yöresinde inceleme gezisine Fırat Üniversitesi’nin coğrafya elemanı olarak biz de katıldık. Oğuz Bey 10 yıl önceki gibi yine kılavuz işlevine sahipti. Gündüz geziyor, toz duman içinde, yoruluyor, akşam köylerde konuk kalıyorduk. Fırat boylarının ürünleriyle varsıldı köylüler. Bize en lüks lokantalarda yenilemeyecek nitelikte sofralar düzüyorlar, iyi ağırlıyorlardı. Mevsim de uygundu. Gece, düz toprak damlara serilmiş döşeklerde harika uykular uyuyorduk yıldızlara baka baka. Oğuz Bey sonsuz bir öğrenme isteğiyle doluydu yine. Yalnız Jeomorfoloji değil, botanik de ilgi alanındaydı. Sosyoloji de, Arkeoloji de. Örneğin Caferhöyük kazısını Doç Dr Güven Bakır Hanım yürütüyordu. Hep birlikte ziyaret ettiğimizde bize bu eski Neolitik yerleşim odağı hakkında bilgiler verdi. Temelden yeni çıkmış bir çömleğin resmini çekmek istedi Oğuz Bey, Güven Hanım bu konuda makale yazacağını açıkladı ve fotoğraf çekme izni vermedi.

…………………………….

1985 yılı Ekim başında Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ne geçmiştim. Oğuz Bey, yayımladığı kitaplardan gönderiyor ve ben onları öğrencilerime dağıtıyordum. Kısa sürede birçok baskısı yapılan Genel Klimatoloji kitabı öğrencilerimin en çok yararlandığı kaynak eser olmuştu.

Oğuz Bey artık Ankara’dan uzaklaşmış; İstanbul’da yaşamağa başlamıştı. Deniz Bilimleri ve Coğrafya Enstitüsü’nde ders veriyordu. Yerbilimleri konusunda hemen her dergide makaleleri yer alıyordu. Biz ona imreniyorduk. Bir insan nasıl böyle üretgen olabiliyordu? Yıl boyunca ders ver; sonra yaz dinlencesinde dağ bayır gez,dolaş; inceleme yap, haritalara işle ve makale olarak hazırla…

…………………………….

‘’ Emrullah, biliyorsun ben emekliyim artık.Yıllarca biriktirdiğim kitaplar önemli bir başvuru kaynağı değerinde. Bunları artık kullanamıyorum. Sana devretmeyi düşünüyorum. Ne dersin bu konuda?’’

Birden gözlerim yaşardı. Hocamın sesi titriyordu. Sesinde sevginin tınıları…Kendimi toparladım.

‘’ Hocam, bana duyduğunuz güven için teşekkür ediyorum. Bu gurur verici , kıvanç duyacağım bir olay. ‘’

‘’ Yalnız kitapları değil, harita koleksiyonumu, fiş arşivimi, ahşap, çelik kitaplıkları da birlikte bağışlayacağım.’’

‘’ Hocam, şimdi Diyarbakır’da Eğitim Fakültesi’nde bir yer bulma, taşınma sorunu var. İlerde bu konuyu yeniden görüşelim. Saygılarımı iletiyorum. Sizi seviyorum ve asla unutmayacağım.’’

Nevşehir Üniversitesi Rektörlüğü’ne bir dilekçeyle başvurdum ve Prof Dr Oğuz Erol ile yazışarak, varsıl kitaplığının, ilerde kurulacak Coğrafya Bölümü için kazanılmasını önerdim. Evinin adresini de ekledim.

Sonradan öğrendim ki, Rektörlük bir kamyon kiralayacak, kitap kolilerini taşıyacak parayı sağlayamamış.

Prof Dr Oğuz Erol Kitaplığı’nı Bilecik Şeyh Edebalı Üniversitesi kazandı. Oğuz Bey’in oğlu Müh. Murat Erol Bey oraya bağışlamış. Açılış törenine İzmir’den Prof Dr İlhan Kayan, İstanbul’dan Prof Dr Celal Şengör katılmış.

İki kez çağrı üzerine gidip konferans verdiğim Şeyh Edebalı Üniversitesi’nde Oğuz Bey’in kitaplığını inceleme olanağı buldum.

…………………….

1926’da Bursa’da doğmuştu. İlk ve orta okulu İstanbul’da, Üniversiteyi Ankara’da okumuştu. 1947’de başladığı doktora çalışmasını 1950’de bitirmişti. 1957’de Doçent olmuştu. DTCF’de Dekanlık da yapmıştı. Almanya, Fransa, İtalya, ABD gibi ülkelerde araştırma yapmış, konferans vermiş, jeomorfoloji haritası hazırlama çalışmalarına katılmıştı. İstanbul Üniversitesi Jeomorfoloji Anabilim Dalı Başkanlığı yapmıştı. 1993’te emekli olduktan sonra Ataköy’deki evinde ülkemizin sayılı varsıl yerbilim kitaplıklarında biri olan birikimini değerlendirmekle uğraşmıştı. Fiziki Coğrafyada Hava Fotografları konulu kitap Oğuz Erol-Ertuğ Öner imzalıdır . Hocam, bu kitabı coğrafyacılara, kartograflara, haritacılara armağan ettikten sonra 11 Nisan 2014 günü bu dünyadan göçtü.

Bunca eser bırakmış insana ‘’öldü’’ diyebilir miyiz ?

Sonsuzluk uykusunu uyuyor şimdi.

Biz, Onun öğrencileri…Asla unutmayacağız.1960 ortalarında Onun öğrencisi olan birçok genç, günümüzde Prof Dr unvanı taşıyorsa, O’nun rehberliği, yardımları sayesindedir.

Onun kılavuzluğunda öğrenci olmak, öğrenim görmek bir şanstır. Ve biz 1960 ortalarından başlayarak bu şansı yakalamış talihli bir kuşağız.

Bu arada, minnet duygularıyla 2010 yılında İstanbul Literatür Yayınevi’nin çıkardığı Yerbilim I-Jeoloji kitabımı Oğuz Erol Öğretmenime ithaf ettim. 2 ciltten oluşan diziyi imzalayarak kendisine gönderdim.

Işıklarda uyusun…Yıldızlar yoldaşı olsun. O,unutulmayacak bir coğrafyacı idi.

………………………………….

20 Şubat 2021. Diyarbakır