Ankara’dan güneye doğru yol alırsak Selçuklu anıtları yükselen bir kentin içinden geçeriz. Kırşehir’dir burası. Anadolu’yu ısıtan kutlu güneş Hacıbektaş’a bir selam ileterek yolumuza gidelim. Yolcu yolunda gerek. Gide gide Topaklı’ya ulaşırız. Büyücek bir köydür burası. Geçmiş çağların uygarlıklarının kalıntıları çıkan bir höyük dikkati çeker kabartısıyla. Buradan kuzeye yönelirsek ağaçsız, geniş tahıl ekeneklerinin arasından geçen bir yol bizi Kozaklı’ya ulaştırır. İlk bakışta basbayağı bir kasabadır burası. Çıplak bozkırın ortasında hiçbir olağanüstü yanı olmayan sıradan bir bozkır kasabası gibidir. Geniş caddesinden geçip doğuya gidersek kasabadan hemen çıkarız. Küçük, ama ferah bir vadiye ulaşınca nefesimiz kesilecektir; Yeraltından buharlar çıkmaktadır. Düzgün konaklama yerlerinin ve güzel konuk evlerinin arasından geçip de suların kaynadığı yere varalım. Yumurta sarısının o kendine özgü kokusu vardır buharlarda... Fokur fokur sular kaynamaktadır. Yeraltının akıl almaz kadar derin yerlerinde sanki korkunç bir ateş yanmakta ve kazandaki suları durmadan kaynatmaktadır. Sular pek çok yerden çıkar. Çıkınca orada, bir gölcük oluşmuş. Buğular savruluyor suyun yüzünde, göğe doğru. Buradan çevreye su götüren boruların içi kat kat kireçle kaplanmış. Kocaman çapta borular küçüle küçüle sular rahatça ilerleyemez olmuş. Sular yeryüzüne çıkınca içlerindeki maddeleri çevreye tortulamışlar. Sarı, turuncu renkli tepecikler yaratmışlar binlerce yıldır. Sular, kimi zaman kaynak değiştirmişler. Binlerce yıl boyunca kaynadıkları yerleri bırakmışlar, başka yerlerden fışkırmaya koyulmuşlar... Ya sıcaklığa suların... Parmağını iki saniye suyun içinde tutabilene aşkolsun. Çünkü 96 derece... Oturuyorum havuzun kıyısına. Buğu içinde tütsülene tütsülene. Ooh ne güzel !.. Rahatladığımı duyuyorum. Derim yumuşuyor. Bol bol içime çekiyorum. Buhar öylesine yoğun ki önümü seçemiyorum. Yoğun, sıcak bir sis içindeyim. Gizemli bir ortam…Çevrede, çayırların üstünde, derdine derman bulabilme umuduyla gelmiş köylülerin arabaları, çadırları var. Bir mendil içine üç, beş yumurta koyup havuza sarkıtıyor çocuklar, üç dakika içinde haşlananları çıkarıp yiyorlar. Çünkü, bu kadarcık kısa süre içinde yumurta börtlenmiştir. Otele doğru yürüyorum. Yer bulabilmek zor. Bütün yıl dopdolu buralar. Hele hele aileler için yapılmış bungalov türünde küçük daireli evlerde yer bulmak olanaksız... Ancak kesesi elveren, gecesi hayli yüksek olan tepedeki o güzel dairelerde kalabilir. Ve kaplıcanın da tadına vara vara günlerini geçirip, gövdesindeki ağrıyı, sızıyı bırakır ; ayrılıp gider buradan. Otelde bir oda bulabiliyorum. Durulur mu artık? Hemen in aşağıya. Özel bir banyo tutmak var. Sular gürül gürül... Yakıcı... Küçük kabin buğu dolmuş. Küvetin içine atla. Bir ter boşanıyor. Rahatlıyorum. Kızarmış derili gövdende bir dinçlik duyuyorsun. Ağrı, sızı sularla sızım sızım sızıp uzaklaşıyor. Arınıp temizleniyorsun... İşte burası Kozaklı kaplıcası. Şifalı sıcak sular cenneti. Acaba Türkiye’mizde böyle yüzlerce cennetin bulunduğunun farkında mıyız?... Sürekli olarak suda kalmak ne mümkün? Çıkıp sudan, dinlenmeli o küçük kabindeki sedirde. Bornoza sarınmalı üşütmemeli insan kendisini. Yarar bulacağım derken zarar görmemeli... Ter fışkırıyor derinin gözeneklerinden sanki... Tatlı bir baş dönmesi. Bayılma öncesi... Aman tut kendini... Ter boşandıkça rahatlıyorsun. Rahatladıkça canın su içmek istiyor. Sıcak sular sadece yıkanmak için değil. Öyleyse içebilirsin. Avuç avuç içiyorum. Ne kadar içersen iç, midede şişkinlik yapmıyor... Ve sonra iyice kurulanmak gerek. Banyo sefası şimdilik bitti. Odama çıkıyorum. Bozkırın o güzelim çiçek kokularını getiriyor bir tatlı esinti. Ve bozkırın sessizliğini ne bozuyor?.. Binbir börtü böceğin orkestrasının senfonisi…Yorulmuşum. Sıcak sularda ezilmişim. Tertemiz çarşaflı yatak çağırıyor. Vuruyorum kendimi doyumsuz uykulara. Sabaha dek uyanmamacasına. Tatlı bir esintinin de etkisiyle...

Bozkır güneşi daha bir tatlı... Güneşle birlik kalkıyorum. Suların kaynadığı yöreye varıyorum. Sabah serinliğinde daha çok buhar fışkırıyor. Uyku-dünek yok bu sularda. Gece demez, gündüz demez... Kaynar da kaynar... On binlerce yıldır kaynamış, daha da kaynayacak... Kaplıcalara gelenlerle görüşüyorum. Yerel adı Kozoğlu Kaplıcaları’ ymış burasının. Herkes derdine derman bulmaya gelmiş. Derman nerede? Şifa işte bu sularda. Sular en değerli tabib, en yarayışlı, en etkili ilâç... Örnek veriyorlar: İki kişinin kollarına girerek getirdiği bir yaşlı, inmeli (mefluç)  kadın 15 gün içinde kendi yürür hâle gelmiş. Koltuk değnekleriyle yürüyen bir erkek 10 gün içinde merdivenlerden yardımsız, bastonsuz inip çıkmağa başlamış... Yüzü güneş yanığı bir genç adam,  çocuğunun olmadığını, hanımı ile buraya geldiklerini anlattı. Dünyada bir evlât sahibi olayım, istiyordu. Örnek verdiler: 40 yaşına kadar başka yerlerde görev yapmış ve artık baba olmaktan umudunu kesmiş bir memur Kozaklı’ya yerleştikten sonra, iki çocuk sahibi olmuş.

Romatizması olan buraya koşuyor, derisinde kapanmayan yara olan buraya koşuyor. Midesindeki ağrılardan dünyası zindan olan buraya koşuyor. Kadınsal bir rahatsızlık nedeniyle  yaşamdan bıkan da öyle... Kimisi banyolara giriyor, kimisi sıcak sulardan avuç avuç içiyor, kimisi gömük adı verilen sıcak çamurlara gömülüyor, kimisi buharların ortasında tütsüleniyor.

Kozaklı Kaplıcaları bir sıcak ve şifalı sular cenneti.

Cennette yaşadığımızı biliyor muyuz ?

 

 

Kaplıca nedir? Ne gibi yararlı özellikleri vardır ki, insanlar iyileşme umuduyla buralara koşmaktadır? Bütün sıcak sular insan vücudundaki ağrı ve sızıları iyileştiremediğine göre kaplıcaların sıcak sularının içinde hangi madenler bulunmaktadır.  Yeraltından kendiliğinden kaynayan suların sıcaklığı 37 santigrat dereceden daha yüksek olursa "Ilıca" adı verilir. Ilıca, adından belli olduğu gibi ılık su çıkan yer anlamındadır. Bu doğal sıcak su kaynaklarının üzerine hamam, önüne havuz yapılırsa kaplıca adını alırlar. Kaplıca kelimesi de "kapalı ılıca"nın halk dilinde kolay söylenir, kısaltılmış biçimidir.

Güzel Türkiye’mizde insan sağlığı bakımından yararı olan 350 sıcak su kaynağı vardır. Bu bakımdan cennet yurdumuz bir şifalı sıcak sular ülkesidir. Adım başını bir tane, kimi yerde küme küme yoğunlukta sıcak suların kaynadığı pınarlar görülür. Bunların adları da o kadar güzeldir ki... Halkımız öyle hoş, anlamlı adlar vermiş ki, bu sıcak su kaynaklarına. İsterseniz birkaç tanesini sıralayıverelim: Kaynarca, Çermik, Germe, Girme, Terme, Germâbe, Ilısu, Hüdai sıcak su, Pınar hamamı, Kudret hamamı gibi...

Peki, nedendir ki insanlar iyileşme umuduyla bu, şifalı diye bilinen sıcak suların çevresine akın etmektedirler? Bu sıcak suların içinde ne vardır ki? Yerkabuğunun derinliklerinde "magma ocağı" dediğimiz cep cep, havuz gibi birikintiler vardır. Bunlar yeryüzüne çıkamamış, hapsedilmiş lâvlardır. Bu mağma maddelerinin korkunç bir sıcaklığı vardır. 1200-1300 Santigrad derece kadar ... Birikinti lâvların yanından basınçla çıkarken sular, bu sıcaklıktan etkilenerek ısınır. Sıcak suyun eritme gücü daha çoktur. Basınçla yeryüzüne doğru ilerlerken, yolları boyunca rastladıkları madenleri ve çeşitli tuzları da eriterek içlerine alırlar. Sular yeryüzüne çıkınca da sıcaktırlar. İçlerindeki madensel maddeleri kaynak ağzına çökeltirler. İşte, vücûdunda ağrı ve sızı olanlar, iç organlarında yara bulunan hastalar bu sularda yıkanarak iyileşirler. Bu sular soğuyunca da maden suyu gibi içilebilir ve mide-barsak hastalıklarının iyileşmesinde etkili olurlar.

Kaplıcaların sıcak sularında hangi madenler ve tuzlar vardır? Türkiye’mizdeki sıcak suların çoğunda kükürt madeni erimiş olarak bulunur. Ayrıca demir, sülfat, arsenik, iyot, kalsiyum ve magnezyum gibi madenler de bulunan kaplıcalarımız vardır. Karbondioksit, kükürtdioksit gibi gazlar da bulunur içlerinde. Bu suların içinde gözle bile görülemeyen bazı ışınlar vardır. Bunlar "Radyoaktif ışınlar" olarak bilinir. Böyle sular insan gövdesini mikroplara karşı koruyan maddelere de sahiptir. Böylece sindirim kolaylaşır, vücûttaki ağrı ve sızılar azalır, yiter gider. İnsan dinçlik kazanır bu sularda yıkandığı, ya da bu suları içtiği zaman...

Yurdumuzdaki kaplıca sularının pek çoğu romatizma ve siyatik hastalıklarına iyi gelir. Vücûdun her üyesinde olabilen ve insanı sızım sızım sızlatan bu hastalıkların sağaltımında da  madenli sıcak sular çok önemlidir. Bronşit, deri hastalıkları, kaşıntılar da nefes borusundaki yaralar da, çeşitli kadın hastalıkları da hep kaplıcalarda belli bir süre kalıp, yıkanmakla geçmektedir. Kemik hastalıkları, böbrek hastalıkları, mide, barsak, safra hastalıkları için de çok yararlıdır bu sular. Bu tür hastalığı olanlar nasıl iyileşmektedirler? Çok çeşitli yöntemler uygulanarak. Suları içerek... Banyo yaparak... Terleyerek... Teneffüs ederek, yani buğuyu içeri çekerek... Koklayarak... Lâvaj, yani sıvayıp yıkayarak, ağza alıp çalkalayarak yani gargara yaparak...