İLETİŞİMİN ÖNKOŞULU "DUYMAK"TIR.

Bilinenin aksine iletişimin önkoşulu konuşmak değil duymaktır. Zira duymadığınız ve duyulmadığınız sürece istediğiniz kadar konuşun ya da bağırın nafile.
Duyabilmek için zihninizi susturabilmelisiniz. Zihniniz içerde savunma ürettiği sürece muhatabınızı duymayacak dolayısıyla da duyulmayacaksınız.
Anlaşılmanın önkoşulu anlamak; duyulmanınki ise önce duymaktır.
Duymak için susmak gerek, duymak için hissetmek gerek. Duymak daha derin bir hadisedir. Çoğu zaman kendimizi ve en yakınlarımızı duymuyoruz. Çünkü mesafe olarak ne kadar yakınsak duymak ve görmek için o kadar uzağız.
Kendinizi duymak için bedeninizi dinlemeli, olaylar karşısındaki bedeninizin reaksiyonuna kulak kesilmelisiniz. Beden her zaman hakikati söyler zihin ya da dil aldatabilir. Herhangi bir durum söz konusu olduğunda ne hissettiğinize ve bu duygunun bedeninizin neresinde reaksiyon yarattığına bakın. Örneğin bir film izlerken herhangi bir sahnesinde ayaklarınızda ağırlık mi oldu veya kollarınız mi uyuştu ? İşte bunlar size mesaj verir. Ve zihninizin unuttuğu şeyi bedeniniz unutmaz çünkü beden bilinçdışının aynasıdır.
Eşinizi duymak için lütfen susun. Her şeyi konuşarak halledemeyiz hele ise doğru zamanlama ve doğru üsluba dikkat etmiyorsak.
Konuşmak elbette çok mühim ve iletişimde olmazsa olmaz şart. Ancak bunu nasıl yaptığımız çok daha mühim. Konuşmadaki amaç doğru anlamak ve anlaşılmaktır. Ancak zihnimizdeki kalıp yargılarla konuştuğumuz zaman hiçbir sonuca varamayacağız. Neye nasıl inanıyorsak onu yaşıyoruz. Bu yüzden önce inanç kalıplarımızı sorgulamalıyız.
Kullandığınız dilin yargılayıcı olup olmadığına dikkat edin. Karşınızdaki muhatabı bilinçdışı oluşturduğu eylemlerinden, alışkanlıklarından dolayı yargılamayın ( Sen şöylesin, böylesin vb ). Kendinizi de yargılamayın. Anlamaya, doğru anlamaya çalışın.
Hayatta çoğu zaman anlamalarımızın kurbanı oluruz. Bu yüzden anlamalarımızı paylaşmalıyız ki bizi kendine esir etmesinler. Aramızda yaşadığımız sorunları paylaşabilmemiz için sorunların bizdeki yansımalarını tek gerçeklik olarak görmemeliyiz. Hakikatin belirleyici kriteri biz değiliz. Örneğin eşinizi çok üzen bir olay size çok gereksiz ve basit gelebilir. Eşinizin abarttığını düşünseniz bile onu dikkate almalı, onun sorununa saygı duymalısınız. Ve onu sadece anlamaya çalışmalısınız.
Eşinize kendinizi ifade ederken kesinlikle onun fikrini ya da tavırlarını değiştirme amacıyla değil sadece size yaptıklarının sizde ne yarattığını paylaşmak amacıyla anlatmalısınız. Aksi halde onu değiştirmek, ikna etmek ya da derin bir anlaşılma ihtiyacı içinde kullandığınız bütün ifade ve tepkiler ters tepecektir.
İnsan bazen kendi içinde anlam veremediği bir şeyler yaşadığında kendine kızar. Çünkü aslında kendisinin de ne dediğini duymamaktadır. Neye ihtiyacı olduğunu göremediği için ihtiyacı gidermeye değil, ihtiyacın yarattığı sorunu yok etmeye odaklanmaktadır. Bu da kalıcı sonuç ortaya koyamamaktadır. Peki her ihtiyaç giderilmeli midir ? Aksine ihtiyaçları duymak, asgari düzeyde de olsa gidermek, bazen de kontrol ederek başka yöne kanalize etmek gerekir. Örneğin; Öfke bir ihtiyaçtır ve doğru yönetildiğinde yıkıcı değil itici güç olacaktır.
Basit de olsa yaşadığımız her şey bize mesaj verir. Biz onu doğru okuyamadığımız için aşamayız.
İletişimde " eylemek " de çok önemlidir. Eylemek, sevgiyi ifade etmek, ortaya koymak hissettirmektir. Yani dokunmak,okşamak , duyurmak, bakmak ile ilgilidir.
Eyleme geçmeyen bilginin de ,sevginin de, öfkenin de sağlıklı bir işlevi yoktur. Bilgiyi sevgiyi anladık da öfke nasıl yani diyebilirsiniz. Evet eyleme geçmeyen yani açığa çıkmayan öfkenin işlevi sağlıksız olur. Öfke kontrollü ve açıkça ifade edildiğinde işlevsel bastırıldığında ya da kontrol edilemediğinde yıkım yaratır.
Duymak için gözleri kapatmak gerekir ki derinleşelim. Her ayrıntıyı görmek insanı yorar.
Görmek cesaret ile duymak ise güven ve derinlik ile ilgilidir.
Unutmayalım ki benliğimizi gördüklerimizden çok duyduklarımızla inşa ediyoruz. Çünkü duymak anne karnında başlar.
Ne duyduğunuza dikkat edin !


Psikolog/Psikoterapist
Fatma Çakır Çalışkan