Ünsüz ailesini kızı Fatma Hanım, ilkokul öğretmenliğinin ilk yılında Elmalı Köyü'nde çalışıyor.

1971 yılının 15 Şubat günü nişanlanıyoruz.

Geleceğe umutla baktığımız bir dönem başlıyor. İyimseriz.

DSİ'nde görevliyim. Ankara'dan Höyük'e geliyorum. Tepeli'den de önce. Elmalı'ya gidip nişanlımı görüyorum. Vakit az. Minibüsün hareketi için 4 kişi gerekli, yolcu yok. Ben veriyorum o yolcuların bedelini. İçim içime sığmıyorum. Kolay mı; nişanlımı göreceğim.

Yakın akrabadan Gerenler'den Habeşi, ilkokul öğrencisi Höyük 'te. Babası Ahmet Ağabey Almanya'da işçi. Her gelişinde güzel gömlekler getiriyormuş. Haber alıyorum. Dolaplar dolusu birikmiş onlar. Dağıtmıyorlarmış da. Tutumlu aile. Bir deneyeyim dedim Habeşi'yi. Bir yarenlikte, yarı şaka, yarı ciddi,

'' Habeşi,'' diyorum.'' Bize de nasip olmayacak mı o hoş gömleklerden biri'' !

Dikleniyor.Kaşlarını çatıp sokurdanıyor.

'' Daha ne istiyorsun yav !.. Sana 1972 model kız verdik ya.''

...................

Günlerce , aramızda geçen bu konuşma anlatılıyor. Duyan gülüyor, gülümsüyor.

Meğer ne denli hoşgörülü, iyimsermişiz.

Yıllar geçiyor.

Habeşi , Niğde Endüstri Meslek Lisesi Marangozluk Bölümü'nü bitirse de o alanda çalışma olanağı bulamıyor. Höyük 'te bir dükkan açıyor. Tuhafiye işi yapmağa başlıyor. Aynı işi yapan yığınla dükkan var küçük kasabada.Genç kızlar ilgi gösterse de,yetersiz...

Malatya' dan Van'a geçtikten sonra, Höyük 'e ikinci el de olsa, güzel bir Opel Rekord ile dönüyoruz. O yaz dinlencesinde Habeşi'nin düğünü var, evleniyor. Alipaşa Kasabası'ndan bir kız bulunmuş. Babası Almanya'da Köln Ford Fabrikası'nda işçiymiş. Ahmet Ağabey bulmuş olmalı bu aileyi.

Serin bir bozkır akşamında, gelin almaya gitmek ne şaşaalı, tantanalı idi. Arabamızın flaşörlerini yakmışız. Gelin getirmek az iş mi? Önemsenecek bir olay.

.............................................

Habeşi , dükkan açtı ama, işleri iyi gitmiyor. Satışlar düşük. Dükkanın aylık kirasını bile çıkaramıyor. Van 'dan gelirken getirdiğimiz , Japon Pasajı'ndan alınmış malzemeleri de ona veriyoruz ki, satsın da katkı sağlasın geçimine. Yok, olmuyor.

Bir dinlence gününde , isteğini bildiriyor sonunda:

'' Hayrullah Abi, bana bir Cumhuriyet altını, 500 Alman Markı, bir de 1000 TL borç verir misin?''

Derhal. İsteğinden de fazlasını bulup buluşturup veriyorum.

Güveniyoruz ya. Akrabamız ya.

Ajandama günüyle, saatiyle yazıyorum. Borç bu. Elbet ödeyecek. Güvenilir esnaf.

Ne denli safmışım.

Kimse uyarmadı ki beni. Meğer, Hasibe Hala'dan da aynı miktar borç almış, ödemiyormuş.Daha başka komşularına, akrabalarına da borçlanmış, ödemiyormuş.Üstelik, parasını isteyenlerin, alacaklıların üstüne yürüyüp döğmeğe kalkıyormuş.

.................

Bekle bekle...Habeşi Efendi'den ses seda yok. Yaz dinlencelerinde geldiğimizde karşılaşıyoruz, hep satış olmadığından şikayet ediyor. Yok, işler yürümüyor. Biz de baskı yapmıyoruz bu durumda...İyi de,bir otomobili var; akaryakıt ister, masraf yapılacak, nerden geliyor karşılığı...

................

Oğlumuz Devrim, İTÜ'yü bitirip mimar oldu.

Devrim'in evlenme durumu var. Ankara'da bir ev arıyoruz. Fatma Hanım gidip arayacak. Böyle günlerde değil tek liranın, kuruşun bile yardımı olur. Habeşi'nin dükkanına gidiyor.

'' Habeşi, Devrim'e Ankara 'da ev arayacağız. Artık, şu borcunu ödemelisin !''

Birden çıldırıyor, o herkesin sakin, hoş tavırlı , güleryüzlü bildiği, iyi esnaf Habeşi. Gözlerini belerterek Fatma Hanım'ın üzerine yürüyor.

'' Yok yav, yok işte. Müşteri yok. Para kazanamıyoruz. İş yok. İflastayım. Delleneceğim. Anlamıyor musunuz, para mara yok.''

Fatma Hanım derin bir üzüntüyle biniyor Ankara otobüsüne. Ağlıyor yolculuğu sırasında. Evet, dükkan iş yapmıyor, para kazanmıyor, ama, annesi Almanya 'dan aylık alıyor ( Baba Ahmet Gerenler ölmüştü ). Borç namustur. Ödeyebilir. Mücevher Hanımın kılı kıpırdamıyor, oğlunun borcunu ödemeye yanaşmıyor.

..............

Ankara'da bir küçük ev bulunuyor. Satın alıyoruz, ama borçluyuz. Ödememiz gereken, aylar sürecek bir borç listesi var elimizde. Dönüşte, yine istiyoruz Habeşi 'den borcunu ödemesini. Haber gönderiyor:

'' İçtiği kahvelere saysınlar !''

Şaşırıyoruz. Nereden çıktı bu ? Nedir anlamı ? Ne kahvesi?

Fatma Hanım'ın babası , kayınpederim Mehmet Bey, kahvaltı yapıp da, evden çıktıktan sonra, meğer birkaç kez, Habeşi Efendi'nin dükkanının önüne oturmuş, kahve söyleyip, içmiş de.

Anlı şanlı , tüm yörede tanınan emekli Tapu Memuru Çeçen Mehmet Ünsüz, onun kahvesine muhtaç mı ?

Borcunu ödememek için, ''iyi, dürüst, namuslu esnaf Habeşi ''in bulduğu kurtuluş formülü bu.

'' İçtiği kahvelere saysınlar !..''

Vay dünya ! Vay zalım dünya !

............................................... Ürgüp. 13 Temmuz 2018