HIZ ÇAĞINDA YAVAŞLAMAK

Çok hızlı gidiyoruz, ruhlarımız geride kalıyor. İçinde yaşadığımız hız çağı , şimdi’yi yaşamaya imkan vermiyor. Teknolojik devrimlerin rüzgarıyla, hayatın nabzı, pazarın ritmine ayarlanmış. Bu küresel gidiş, sürekli temposunu arttırıyor.

Tükenmişliğin son demlerindeki insanlar, kendi mutsuzluklarından kaçmak için daha da hızlanıyorlar. Fakat hız bizi uyuşturuyor. Artık her yerde ve hiçbir yerdeyiz. Aslında bütün varlığımızla hiçbir yerde değiliz, parça parça orada ve buradayız. Hızlandıkça zaman kazanmıyor, sadece parçalanıyoruz.(1)

Gördüklerimizden ders almıyoruz. Güçlü olmak için daha hızlı yaşama isteği , daha da güçsüz kılıyor bizi. Hızlı yemek nasıl sindirim sorunu meydana getiriyorsa hızlı yaşamak ta yaşamsal hazsızlık sorunu meydana getiriyor. Hayat bu hızda giderken bir çok mutluluk durağı da es geçilmiş oluyor.

Hız, insanoğlunun doğal ritmine yapılan yanlış müdahale. Her aşaması ayrı risk içeriyor. Hayatın her aşamasındaki “dur-düşün-karar ver-uygula” prensibi felce uğruyor. Hiperaktive, panik bozukluklar , kalp ve sindirim sorunları da artısı.

Yaşadığı kötü bir olayı unutmaya çalışan kişi yürüyüşünü hızlandırır. Güzellikleri anımsamak isteyen kişi ise yürüyüşünü yavaşlatır. Görülüyor ki unutmak istenenler daha da fazla.

Byung-Chul Han, ‘Zamanın Kokusu’ kitabında şöyle diyor’’ Gündelik hayattaki hiperkinezi, aşırı hareketlilik, insanın yaşantısındaki tefekkür unsurunu, durma becerisini ortadan kaldırıyor. Dünyanın ve zamanın kaybına yol açıyor. Hızlanma stratejileri de bu zaman krizini bertaraf edemiyor. Dahası, esas sorunun da üzerini örtüyor ‘’

Yavaşlamaktan kasıt, asla pasifize olmak değildir. Hele ki miskinleşmek hiç değil. Gayret etmek ama zorlamamak . Azmin gerekliliğine inanmak ama hırs yapmamaktır. Yaşanası ayrıntılardaki güzelliği görüp, dört nala koşmaktan geri durmaktır. İçimizi dışımıza çevirmektir.

M.Ö. 2000’li yıllarda yazılmış bir tapınak yazıtındaki şu ifadeler de hız çağındaki günümüz insanına düstur olacak niteliktedir. ‘’ … Her gün kaplumbağa ile tavşanın masalını hatırlat. Hatırlat ki yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini , yaşamda hızı artırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu bileyim. Heybetli meşe ağacının dallarından yukarı bakmamı sağla. Bakıp göreyim ki onun böyle güçlü ve büyük olması , yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır …’’

Bir şeyler bizi yapmamız gereken şeylere geciktirdiğinde zaman kaybettiğimizi düşünüp sıkılıyoruz. Vaktinden önce tamamladığımız her şeyin de bize zaman kazandırdığına inanıyoruz. Ne kazandığımızı ya da ne kaybettiğimizi kavrayabilmek için ‘yapmamız gereken şeyler’ ifadesinin içini neyle doldurduğumuza bakmamız gerekiyor önce. Eğer bu ifadenin içini ‘yapmaya değer şeyler’ ile doldurabiliyor isek ne ala; kazanılmış ya da kaybedilmiş zamanlardan gerçekten de söz edebiliriz bu durumda.(2)

Sözlerin efendisi “teenni rahmandan , acele şeytandandır” buyurmuş. Çünkü hayatı sindirircesine yaşamak hem olgunlaştırıcı ve huzur verici, hem de aceleciliğin ve doyumsuzluğun getirdiği sıkıntı haline bir settir. Anne karnındaki bebeğin doğum süresinin dokuz ay olması da, bu hikmete işaret eder.

Yemek konusunda ehil olanlar iyi bilir. Ocağa konulan hayat denilen yemeği yavaş yavaş kaynatmak gerekir. Zira, delice kaynayan yemeğin lezzeti olmaz. Freni patlamış kamyon gibi yaşamanın da !

Yavaşla / Kemal Sayar

www.yenisafak.com / Gökhan Özcan