HİSSEDEREK YAŞAMAK

Belirli nesne , olay yada bireylerin , iç dünyamızda oluşturduğu izlenime duygu denir. Pek çok insanın hayatında, merkezi konumda yer alır duygu. Statik değildir. Zamana ve mekâna göre değişebilir. Bazen birbirine zıt , bazen de birbirini tamamlayan olurlar.

Fıtratımıza binlerce duygu yerleştirilmiştir. Renklerde olduğu gibi bu duyguların da tonları vardır. İnsanın duygularını şekillendiren , Andre Gide’nin dediği ‘’ hissediyorum o halde varım’’ cümlesinin içindeki manâdır.

Hissetmek, ruhun nefes aldığı , bir varoluş sancısıdır . Öyle dokuz harften oluşan cılız bir kelime değildir. Sesteki tınının, gözlerdeki ifadenin, beden dilinin ve birinden ötekine akan enerjinin, kelimelerin ötesine geçmesidir.

Adım atmadan yüksek kayalıkların arasında , kulaç atmadan dingin maviliklerin içinde olmaktır. İklimsizliğin bağrında iken, sonbaharda yere düşen sarı bir yaprağın hüznünü anlamaktır. Yanı başınızda olan toprağa, uzaklarda bir şeylerin kök salmasıdır.

Dua ederken veya hayal ederken gözlerin kapatılmasının bir nedeni de , güzelliklerin gözle değil kalple hissedilmesidir. Bu hissediş insanı öyle güçlü kılar ki, şu kısacık ömürde ahkam kestiğimiz ne varsa karşısında ezik kalır. Bob Marley’in ‘’ Bazıları yağmuru hisseder, diğerleri sadece ıslanır.’’ derken işaret ettiği nokta işte burasıdır.

İnsan olmanın en güzel taraflarından biridir hissetmek. Kulakların işitmediğini duyabilmeyi ve gözlerin göremediğine bakabilmeyi içerir. Tanımı gibi ucu bucağı olmayan bir şeydir. O kadar nazik ve o kadar kırılgan bir haldir ki bilmekten daha önemlidir. Bilinenlerle hissedilenler çoğu kez farklıdır. Bu yüzden insan kimi kez bilmekten daha çok hissetmek ister.

‘’ An gelip çattığında, göğün gürlemesini yüreğinde hisseder kişi. Ve dehşetle fark eder, hep dağların ardına düşen yıldırımın bu kez oraya düşmediğini ..’’ (1) Bildiklerini hissedemeyen köksüz ağaca yaslanmıştır. Hem bilen hem de hisseden ise bir çınara tutunmuştur.

Hislerini dikkate almadan ve onları görmezden gelerek yaşayanlar, insanı insan yapan şeyi kaybetmiştir. Bedeni yaşasa bile , her an kanamaya meyilli ruhu can çekişmektedir. Hayatı yaşamıyor yaşıyormuş gibi yapmaktadır. Makineleşmiş , yani duygularını unutan ve onları hissetmeyen birisi, hayattan nasıl zevk alabilir ki.

Hiçbir şey hissetmeyen insan , kendini kötü hisseden kişiden daha acınası haldedir. ‘’ Psikolojide duyarsızlaşma (Apati) denilen bir kavram var. Ruh sağlığı bozulmuş kişilerde ya da uyuşturucu ve alkol bağımlısı insanlarda görülen bir durum bu. Kişi bütün duygulanma yeteneğini yitiriyor. Hiçbir şey onu sevindiremiyor. Hiçbir şey onu üzmüyor. İçinde hiçbir şey yapmak isteği kalmıyor. Çok az da olsa, hissettiklerini ifade etmekte güçlük çekiyor. Duygularını çok basit, düz sözcüklerle ifade ediyor. İnsanlarla ilişkileri çok sıradan ve yüzeysel oluyor. Onlara olan ilgileri hemen kopuyor. Aslında bu kişiler kendileriyle de gerçekten ilgilenmiyorlar. Zamanlarını iyi kullanmıyorlar. Kolaylıkla kendilerine zarar verebiliyorlar. Gelecekle ilgili belirgin planları ve hedefleri olmuyor. ‘’(2) İşte çağımızın insana dair en belirgin tanılarından biri bu ‘’Hissetmeden yaşamak‘’. Oysa ki görmek istemediklerinize gözlerinizi kapatabilirsiniz ama hissetmek istemediğiniz onca şeye kalbini kapatmak zordur.

Sonu gelmeyen bir telaş içinde ve onca yığın iş arasında kaçırdığımız o kadar çok şey var ki . Okyanusları geçiyor ama denizin kokusunu hissedemiyoruz. Onca yağmur üstümüzden geçiyor ama ıslanmaktan mahrumuz. Oysa ki ne saçları dağıtan rüzgarı hissetmeden sonbahar, ne de tene düşen karın soğuğunu hissetmeden kış yaşanmış sayılmaz.

Hissetmek, hayatı derinlemesine , doya doya yaşamayı ve iliklerine kadar içine dalmayı sağlar. Bu sürecin insanı getirebileceği yeri göstermesi açısından Ünlü edebiyatçı, Rus yazar Tolstoy “Ancak Allah’a inandığım zaman yaşadığımı anladım.” sözü gayet manidardır.

Hissetmenin bin bir türlü güzelliği vardır. Aşkın Elçisi kitabının yazarı Ahmet Turgut bu güzelliklerden birini şöyle ifade eder ; ‘’Kişinin Rahmete muhtaç olduğunu hissetmesi, er-Rahim'in merhametini tahrik eder. Bu durum, bebeler ağlamaya başlayınca annelerin göğüslerinden süt taşması gibidir. İsterseniz bunu ibadete karşılık inayet, duaya mukabil icabet veya miraç için nüzule de benzetebilirsiniz. Zira kul bir adım ilerlediğinde, Rabb'i ona on adım gelmekte.’’

Hissedilen pek çok şey gerçek olabilir ama gerçek olan pek az şey hissedilir. Eğer hissedemiyorsanız o vakit gidin bir soğuk su için. Belki boğazınızda bir şeyler hissedersiniz !

1-Ölüm Son Değil , Ahmet Deniz

2-https://quantuminfinity.net/tr