DUYGUNUN ANATOMİSİ

Hayat hızla akıp giderken, yaşanan nice olayda bir takım duygular hissediyor insan Bazen  akışına yetişemiyor, bazen de uzun süre etkisinde kalıyor onların. Her duygu,  göze görünmese de güçlü ve gerçek. Bedenden  kalbe yol bulmanın, bu yolda ruhla buluşmaya gayret etmenin önemini hissettiriyor insana.

Bir evin penceresine benzer duygular. Onlar olmadığında mahpustur hayat. Her yokuşun bir inişi olduğu gibi, her duygunun da gelişi ve gidişi vardır. Medcezir ruhludur duygular.

‘’Duygular dalgalara  benzer. Gelmesini engelleyemezsin ama hangisinde sörf yapacağını sen seçersin ‘’der  Jonatan Martensson. An gelir, düğmeye basılmış gibi kontrolden çıkarır  insanı. Sağa sola savurup, yorgun düşürür.  Bazen cılız sesleri çığlığa dönüşene dek unutulur içimizin dip köşesinde. Bir şairin kaleminden, bir ressamın fırçasından akanlarda hatırlanır bazen duygular.

Kimi zaman aydınlığın, derinliğin, sıcaklığın , keskinlik ve yumuşaklığın  dereceleri onunla ölçülür . Her hakiki duygu,  yüreğimizle beynimiz arasında gerçekleşen  depremden kopan kaya parçasıdır. Eğer duygular  kişiyi  hakikatin gölgesiz yoluna taşıyorsa ,kopan  o kaya parçası bir altın madenine dönüşür. Aksi hallerde ezip un ufak eder.

Hakikatin kapısını açan anahtar rolüyle, hayat yolunda bir rehberdir duygular. Gelişigüzel ortaya çıkmazlar. Var olmalarının esaslı bir nedeni vardır. Fiziksel  bir sorun olduğunda bedenin ağrılarla işaret vermesi gibi,  duygularda  ruhu uyararak mesaj verir.

Hayat , yaş pasta gibidir. Her diliminde ayrı bir tat vardır. Bu tatlar , duyguların bıraktığı parmak izleridir. Pastalar sadece kremadan yada kekten oluşmadığı gibi  İnsanda  her zaman  aynı duygular içinde  değildir. Duygusal döngüler yaşar durur. Paramparça olsa da duygular yeniden inşa edilir.

Duygular döngüsel bir yapıya sahiptir. Bu nedenle, hissedilmeli, ifade edilmeli ve boşaltılarak tüketilmelidir. Onları hissetmemeye çalışarak baskılamak, olumsuz duygulara nazaran daha çok acı ve hasar verir. Bu gerçeğe rağmen, duygularını dışa vurmaya cesareti olmayan da var, kendi duygularının içinde tutsak kalan da.  Kilit altında tutulan körelmiş duyguların, insanlığı rehin alması da cabası.

Ortalama insan, duygularını tanımak yerine onların üzerini örtmeye çalışır. Ona göre bu,  daha kolay bir kaçış ve çözüm yoludur . Üstüne sünger çekilen duygular, gün gelir gizlice intikamını alır. Onların bastırılması değil  ehil biçimde kanalize edilmesi gerekir.

Ehlileştirilmeyen duygular,  insanın yaşamını alt üst edebilir. Onları vahşi hallerinde bırakmadan evcilleştirmek isteyenlerin de, elbet canı yanacaktır. Acısız ameliyat olmaz.

Yoğun ve  saklanmış duygularda büyük bir enerji vardır. Bu  duyguların  gösterdiği yolda yürürken, aklın koyduğu trafik levhalarına uymayanların kaza riski daha fazladır.

Karmaşık duygular,  kelimelerin gizlenmesine  , kirlenmesine ve ifadenin yetersizliğine neden olur. Kalp ile beynin birbirine zıt duygularla muhalefeti insandaki çelişkiyi arttırır. Bu da düşüncelerin gelişip olgunlaşmasını engeller.

Duygusal çalkantılar ise, ömür kitabının arasına koyduğumuz ayraçlar gibidir. Unutulması zordur. Duygusuz insanlar ise, birbirinin yanından geçen gölgeler gibi.

Daha korunaklı bir hayat için duygularımızın iki ucu arasında bir denge bulmamız, o dengede kalmamız gerekiyor..O denge için de duygularımızı iyi tanımamız, yüzeyde yaşamak yerine derinlere inmemiz gerekiyor. Yüzeyde kalan duygular yele, rüzgara karşı savunmasız, oradan oraya savrulmaya müsait.(1)

Değişkendir iç dünyadaki duygular, dış dünyadaki gibi dört mevsimi vardır. Bazen karıyla üşütüp, yağmuruyla ıslattığı gibi, güneşiyle de ısıtır.  Bunların geçici bir durum olduğunu fark edip,  rotadan ayrılmamak gerekir. Zira insanoğlu, kendi gerçekliğine uymayan bir durumum içinde  tüm duyguları ile var olamaz. Var olmadığı içinde memnun ve mutlu olamaz.

Kök duygular, anavatanı olmadığı için evrenseldir. İnsanları bir araya getiren birer bağdır onlar. Fikirler ise, çeşitlilik prensibinin temsilcileridir . Bu yüzden fikirlerin dağıttığı insanlar, duygu bağları ile tekrar birbirlerine bağlanır. Aynı duyguları yaşayanlar birbirini anlamada zorluk çekmez. ‘’Pişkinin halinden bir şey anlamaz ki ham ‘’ der Mevlana.

Her insan, duygusal evrenindeki gökyüzünün rengini,  kendi belirler. Olumlu ve olumsuz tüm duygular bireye aittir. Bu nokta-i nazardan hareketle,  duygularıyla yüzleşerek,  sahip olduğu ilkelerin potasında eritenler, duyguların esiri değil de dostu olur. Bu ise, toplum ve birey için olumlu ,  yapıcı, verimli ve huzurlu bir hayatın altın yaldızlı bir ilkedir.

  1. yenisafak.com / Gökhan Özcan