İlişkilerimizde, çoğu zaman aile hayatımızda maruz kaldığımız bu durum, insanı çaresizliğe düşüren, bazen de bu çaresizliğin öfkeye dönüşmesiyle dışa vurulan bir durumdur.
Genellikle eşlerimizle yaşarız bu durumu bazen çocuklarımızla bazen de ebeveynlerimizle. 

Peki duvardan ses gelir de neden bu kişilerden ses gelmez? 
Neden attığınız çığlıklar bir türlü duyulmaz ?

Sebep " Duyamamaktır. "
Bu kişiler kendi içinde bulundukları durumla yüzleşmekten kaygı duyarlar. Ancak çok derinlere gömülen bu kaygı onların dış dünyalarına umursamazlık olarak yansır. Kendi içinde derin bir boşluk ya da suçluluk duygusuna sahip olan bu kişiler, ilişkilerinde dışarıya " hiç öyle görünmezler "
Oldukça rahat, bencil ve vurdumduymaz görünebilirler. Onların bu rahatlığı ise muhatabını çileden çıkartır. Böyle olunca da sorunlu olan hep karşı taraf gibi algılanır. Sorunları büyüttüğü , abarttığı düşünülen muhatabın sorunlu biri olduğu ve onun düzelmesi gerektiğine inanılır. Hal böyleyken vurdumduymaz olan taraf sorunu sorun olarak bile görmez. Ona göre ortada hiçbir şey yoktur. Bir taraf sorundan kivranirken diğer taraf tanımlayamaz bile durumu. Bu durumda bir taraf  sorunu çözmek için çırpındıkça  , diğeri itinayla sorunu yok sayar ve üstünü örter. 
Ve küçücük sorunlar bu şekilde birike birike kangrene döner. İlişki tıkanmaya başlar.

İlişkide bi taraf baskın iken diğer taraf pasifize olur. Baskın olan sürekli çabalayan, çırpınan konuşan ( bağıran ) taraftır ve bu kişiler genellikle muhatabını "Duymakta zorlanır."
Pasif olan ise sorundan sürekli kaçar, sorunun üstünü kapatır ve muhatabının yüzüne bile bakmaz. Yüzleşmekten kaçar. Kendini işine ya da çocuğuna vs adar. En büyük eksikliği cesaretidir. Cesareti olmadığı için soruna bakamaz ve onu yok sayar.
İlişkide baskın tarafın kapasitesi ve beklentisi yüksektir; pasif olanın ise daha düşük. Pasif olan kendince bi şeyler yapsa da baskın olan taraftan bu çaba yeterli görülmez ( çünkü baskın kişi sonuç odaklıdır ) ve pasif olana yetersizlik duygusu hissettirilir.
Bu durum üzerine, kendini daha da kapatan pasifize olan kişi ise muhatabına kendisini  değersiz hissettirir.
Pasif taraf öfkesini genellikle bastırıp, uzun vadeye yayarak beden diliyle yansıtırken baskın taraf öfkesini her fırsatta açık ve net ortaya koyar. 
Baskın kişi beklentisi yüksek olduğu için muhatabını sürekli eleştirir , aslında bütün kaygısı muhatabının gözünde nasıl göründüğü olan pasif kişi ise eleştirildikçe uzaklaşır muhatabından ve kendini ona kapatır.

Aslında iki taraf da birbirini çok önemsemektedir. Ancak yanlış anlamalar ve yanlış tutumlarla ilişki hastalanır.

Öncelikle bilinmesi gereken şey farklılık ilkesidir. Farklılıklar kendi bağlamında değerlendirilir ve öyle kabul edilirse durum çözümlenmeye başlar. Sorunu asıl tıkayan şey " kabullenememektir." 
Muhatabın değişmesini beklemek ya da
 " Değişmez bu " demek yarışı baştan kaybetmektir. 
Değişmesi gereken sorunun, durumun ya da karşımızdaki kişinin kendisi değil onun bizim zihnimizdeki "yansımasıdır."
Görüntüde duvar gibi duran bu  kişilerin aslında iç dünyalarında çoğu zaman çaresizlikten sustukları ve sorunu, ilişki bozulmasın diye yok saydıkları unutulmamalıdır. Bu tutum sorunların uzun vadede birikmesine sebep olsa da bir yandan kısa vadede yatıştırıcı ve işlevseldir. 
"Duvardan ses gelir ondan gelmez" dediğiniz, size karşı son derece kapalı görünen muhatabınıza aslında  siz de en az onun kadar kapalısınızdır. Karşılıklı kapalılık durumunda tek farkınız bunu düzeltmek için çabalamaya çalışmanızdır. Siz çabaladıkça muhatabınız tepkisiz kalır. Bu, onun size hem aşırı güveninden ( nasıl olsa o yapar ) kaynaklanır hem de sorumluluk alma konusunda yetersizliğinden. Ve siz bunca sorumluluğu bu oranda  almaya devam ettiğiniz sürece muhatabınız almamaya devam edecektir.

Onu duymaya çalışın. Duymak için susmak gerek.
Sessiz kişileri ancak siz de sessizleştiğinizde duyabilirsiniz. Siz konuştukça/ bağırdıkça onu duyamayacak onun tarafından da duyulmayacaksınız.

Duymak ve duyulmak dileğiyle...

Psikoterapist Fatma Çakır Çalışkan