"BİR" LEŞEMEMİŞ AİLELER

Ayrışamamış ve " birey " olamamış insanların evliliklerinden doğan birleşememiş aileler.
Kişi evlenmeden önce içinde yetiştiği aileden ayrışamamış ve kendi olmayı başaramamış ise kuracağı yeni ilişkide birleşmeyi de başaramaz.

"Kendi olmak" ne istediğini bilmek, karar verebilmek, sorumluluk alabilmek, kendini yönetebilmek, sınır koymak ve sınır tanımak ile mümkündür. 

Günümüzde ailelerin çabuk parçalanmasında  bazı faktörler vardır. Bunlardan biri kültürel sorunlar.
Kültürümüz geniş aile yapısının yerini yavaş yavaş çekirdek aileye bırakmıştır. Bunun getirdiği avantajların yanısıra dezavantajları da olmuştur. Ancak evliliklerde çıkan ve yönetmekte çok zorlanılan bir konu yeni ailenin adaptasyon sürecidir. Eğer bu süreçte yeni evli çift, ilişkisini kendi yönetemezse ve sürekli geniş aile sürece dahil edilirse bu evliliğin temellenmesi çok uzun sürebilmektedir.

İkinci faktör modern dünyanın insana empoze ettiği bencillik ve kendini dört dörtlük görme hastalığıdır. Yalnız bencillik iki türlüdür. Biri açık diğeri gizli. 
Açık benciller kendini hep haklı görürler, empati yapamaz, aşırı nettirler. Ya siyah ya beyazdır.
Gizli benciller ise kendini aşırı fedakarlık ve eziklik ile gösterir. Bu kişiler fazla yapıcı, fedakar ve pasif direnişçidirler. Görünüşte madur, mazlum ve ideal olan bu tipler ilişkilerde sorunların kronikleşmesine zemin hazırlarlar.

Sorunlara yaklaşım tarzlarının zıtlığı, yani birinin aşırı sorun odaklı ( çözmek için çırpınır ) olup diğerinin sürekli sorunu ötelemesi ( sorunu göremez bile ) ile ilişkinin dengelenememesi çiftler arasında çatışmayı devamlı kılar. Bu noktada çıkan sorunları asla kendi üzerine almayan, kendini sorundan tamamen bağımsız gören kişiler ilişkiyi çıkmaza sokar. Genellikle çiftlerden biri ve bazen her ikisi bu şekilde olabilmektedir. Bu durumda küçücük sorunlar bile dağ gibi büyüyebilmektedir. 

Ailede sınırların belirli olması ve herkesin kendi sınırını koruyabilmesi önemlidir. 
Saygı bu süreçte çok büyük ehemmiyet taşır. Sınır koyan ve sınır tanıyabilen bireyler ilişkiyi olumsuzluklardan daha fazla muhafaza edebilirler. Baskın yapıdaki kişiler sınır tanımakta zorlanırken ( karşı tarafı göremez ); Pasif karakterlerdekiler sınır koymakta ( Hayır demek ) zorlanır. Pasif tip sınır koyarsa kaybedeceğini düşünür, kendini var ettiği anda diğerini kıracağını ve yanlış anlaşılacağını zanneder. Pasif tip sürekli şikayet dilini kullanır ve aslında çözüme odaklanmaz, onun ihtiyacı onaylanmaktır. Baskın tip ise kendini hep haklı görür ve kendi ihtiyaçları ile muhatabının ihtiyaçlarını karıştırır. Kendi ihtiyaçlarını muhatabınınki gibi görüp onun adına bir şeyler yapar ama bir türlü yaranamaz. Ebeveyn çocuk ilişkisinde de bu çoğu zaman böyledir.

Evlilikte eş olmak " Ayna Olmak  " tır. Birbirimizin aynası olabilir, kendimizi onun üzerinden doğru okuyabilirsek ve ayna şeffaflığında onu yansıtabilirsek ailede yaşanan her sorun işlevsel bir fırsata döner. Çünkü sorun ihtiyaçlar doğrultusunda çıkar ve her sorun kendi içinde fırsatlar barındırır.
Onu içinden çıkılmaz hale sokan bizim sorunları nasıl anladığımız ve onlara yaklaşım tarzımızdır. Dolayısıyla sorun olarak gördüğümüz şeyi değil onunla olan ilişkimizi değiştirebilirsek sorun hayatımızda engel olmaktan çıkabilir. Ve aileler de parçalanmak durumunda kalmaz. Ve asıl madur olan çocuklarımız aile çatısı altında daha sağlıklı yetişebilir.

Psikolog/Psikoterapist
Fatma Çakır Çalışkan