BAŞARIYA PSİKOSOSYAL BAKIŞ

Performans toplumunda yaşıyoruz. Bu hayatta iç dünyamıza giren, hayata ve olaylara bakışımızı yamultan, rotamızı şaşırtan efsunlu kelimelerinden birisi de başarı. Dilden dile dolaşan, başarıyla mutlu sona ulaşılacağı yönünde bir şehir efsanesi de var. Sir John Suckling’in dediği gibi,” Başarı eşine az rastlanan bir boyadır, bütün çirkinliği gizler.

Herkesin onun peşinde koştuğu, onsuz yapamam dediği ve elde edenin başını döndürdüğü bu süreçte , başarının eşiği de giderek yükseliyor. En başarılıdan en başarısıza doğru sıralanan çizgide yediden yetmişe herkes, piramidin en üstünde yer almak için çabalıyor.

Dirsek atmanın, çelme takmanın ve onca dalavereyle hedefe varmanın caiz olduğu bu yarış, gözleri gör eden bir hırsıda sürekli besliyor. Vicdanın sesini dinleyip tamah ve bencillikten sakındığı için, ayağına kadar gelen onca imkân, talep ve fırsatı haksızlık yapmamak adına geri çeviren , terfi etmeyen yada güçlü olmayan insanlar ‘başarı’sız olarak sunuluyor.

Giderek başarıya bağlı mutluluğu, hayatın tek anahtarı olarak gören bireylere dönüşüyor insanlar. Oysa ki, yalnızca başarıyı amaç edinenler, ilkelerini başarıya rüşvet olarak verir. Tek boyutlu bir başarı, putlaşarak ilkelerin kurban edilmesini ister. Başarı peşinde ömrünü heba eden başarıperestler, bu yolda maalesef ki köprüden önceki son çıkışı da böylece kaçırmış oluyor.

Bir başarı pornografisidir almış başını gidiyor. Etiketler, kartvizitler, çift anadallar, bitmeyen kariyer planları, ceolar ve are you ready çılgınlıkları. Velisinden öğretmenine, ebeveyninden amirine kadar her biri başarıyı tek hedef gösterebilme hatasına düşebiliyor. Nihayetinde de küçükler okulda notlarıyla, çalışanlar makam ve rütbeleriyle , pornografisinin havuzundan besleniyor.

‘Başaramama ihtimali’ ise hasta ediyor hepimizi. Hedeflediği puanı tutturamayan, düşlediği terfiyi alamayan, bütçeyi denkleyemeyen hayatın anlamını kaybetmekten korkuyor. Başarılamayan her durum yetersizlik girdabına sürüklüyor. Yetersizlik hissi de, içinden çıkılamayan bir kuyuya dönüşüyor. O kuyu ise, depresyon, sosyal izolasyon , hased gibi unsurları barındıran berbat bir yer.

‘’Fare yarışını kazanmanın sorusu şu ; hala bir faresin’’ demişti nükteden birisi.Fare yarışlarında bitiş çizgisi yoktur. Bugünün pek çok başarılı faresi ’’zehirli başarı sendromu’’nun bedelini hayatlarındaki bir nitelik düşüşüyle ödüyor. Pek çok insan başarıyı günümüzde mutlulukla özdeşleştiriyor. Bir insan için ‘’başarılı’’ dediğimizde sanki aynı anda ‘’mutlu’’da demiş oluyoruz.

Oysa durum bu kadar basit değil, başarı hırsı çoğu zaman hayatları söndürüyor, onları cansız ve ruhsuz bırakıyor. ‘’Her şeyi yapabilirsin ‘’ propagandasına mütemadiyen maruz bırakıldığımız bir kültürde, başarının bizi özgürleştireceğini sanıyoruz. Bu yolda kendini yitirmiş ruhlar, kendi özlerine yabancılaşmış bir halde ‘’kendi zaferlerinin mahkumu’’ haline geliyor ve hayatta tek bir role sıkışıp kalıyor.’’(1)

Başarının netice, iyi insan olmanın yol olduğu unutuluyor. Oysa ki, her ne pahasına olursa olsun başarıyı hayatının merkezine almış birinin yol haritasını tahmin etmek zor değildir. Niceliğin niteliği boğacağı o yolun sonu hüsrandır.

Gayret edip sonuca teslim olmak , bedeni ve ruhu bütün gücüyle başarıya kanalize etmektir. Küçük çocuklar annelerinin öptüğü yaralarının iyileşeceğine nasıl inanıyorlarsa, öyle güvenmek gerekir. Bu samimi inançtan sonra gayret bizden , Tevfik Allah’tan.

Başarı putunu kırmanın çıkış noktası ‘İnsan genellikle her şeyi kendi başına başarabilen bir canlı değildir’ olmadığı sürece, varış noktasının da , insanın kendiyle uyumlu olmayacağı aşikardır. Aksi halde, içimizdeki öküze Oha demenin vakti geldi de geçiyor. Ne dersiniz ?

Bir Kalbi Kırılmaktan Koruyabilirsem , Kemal sayar, Kapı yayınları