Yaşadıklarımdan bende kalanları anlatmayı seviyorum. Yaşananları yazmak, kurgulayıp yazmaktan çok daha kolay. Eğer düzgün cümle kurabiliyorsanız, konuşma cümlelerini “dedim-dedi” bıktırıcılığından sıyırıp alt alta akıcılığıyla sıralayabiliyorsanız anlatacağınız olayı yaşadığınız için yazı da çorap söküğü gibi akıp gidiyor.
Bir söz vardır deyimlerin, mecaz anlamların tuz-biber tadı verdiği Türkçemizde. Bir işe çok karışıyorsanız, o işin sizi ilgilendirmediği düşünülüyorsa “Kahyası mısın kardeşim!” derler. Ben de bu sanal ortamda edebiyat sitelerine, facebooka , bloguma yazılarımı yazarken yazım noktalama yönünden epey kahyalık yaptım. Kendime kahyalık işe yaradı. Yazılarımı inceleyenler yazım-noktalama yönünden pek hata göremezler. Bu kahyalığı bir hoşgörü içinde başkalarına yaptığım zaman çok da başarılı olamadım.
“Yahu kardeşim, öğretmenim, arkadaşım; sen Türkçe öğretmenisin, yanlış yapmaman doğal; ama biz bir de ufacık telefonda yazıyoruz. Yanlışlarımız olacaktır.” diyenler oldu, oldu ya bunun yanında “Hocam size bir şey yazarken elimden geldiğince hata yapmamaya çalışıyorum.” diyenler de oldu. Eh benim için bu da yeter. Hep söylediğim gibi en azından ilköğretim okulunu bitirenler bu hataları en aza indirmeli. Çünkü bozulan güzel dilimiz Türkçedir.
Her neyse bu yazımda bunları yazmak için klavyenin başına oturmadım. Elimin erdiği, gücümün yettiğince “ayrılık”tan söz edeceğim. Hangi ayrılık? Anadan, babadan, kardeşten mi, yârden mi? Yoksa vatan toprağından mı?
Ayrılık en çok türkülerde yer bulmuştur en etkili ifadesini. Türkülerde geçen “ayrılık” daha çok sevdalılarla ilgilidir. Telefonun, televizyonun, yazmanın çizmenin olmadığı çok eskilerde ayrılan kişilerin yüreğinden kopup diline gelen söyleyişlerdir ayrılık türküleri. Şimdi o türküleri yakamazsınız. Önce birkaç ayrılık türküsü buldum. O türkülerdeki etkileyici “ayrılık” dizelerini çıkardım. Sonra pop şarkılarından “ayrılık”la ilgili sözleri aldım. İkisini aşağıda karşılaştıracağım.
İşte birkaç türküden “ayrılık” sözleri:

“Aşan bilir karlı dağın ardını
Çeken bilir ayrılığın derdini
Bülbül kaça aldın gülün narhını
Gül alıp satmanın zamanı değil”

Bir başka türkü:

“Vara vara vardım şu kara taşa
Yazılan geliyor sağ olan başa
Aman aman aman aman oy
Beni hasret ettin dosta kardaşa
Bir ayrılık, bir yoksulluk, biri de ölüm”

Ve bir örnek daha:

“Ölüm ile ayrılığı tartmışlar
Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık
Karac’oğlan der ki telkin verince
Ötüşür bülbüller gonca gülünce
Ben orda yâr burda böyle kalınca
İster ölüm olsun ister ayrılık”

Anadolu insanı ; yavuklusu askere giden genç kız, oğlunu savaşa gönderen yoksul ana, ilinden yurdundan ayrılan halk ozanı, daha daha kimler, ayrılığın acısını yukardaki örneklerde olduğu gibi yürekten söylemişlerdir. 
Durup dururken aklıma geldi “Bir de şu pop şarkılarındaki “ayrılık” sözlerine bakayım.” dedim. İki şarkıdan bölüm aldım. İlk şarkı “Süper Star” diye anılan Ajda Pekkan şarkısı. Aslında Sezen Aksu, Cem Karaca ve daha birçok şarkıcıyı severim. Öyle karalamak gibi ön yargım yok. Bakın niye “Süper Star” dendiğini anlamadığım Ajda’nın şarkısına:

"Bıraktım kaderime 
Aşkımızın sonunu 
Aradım bulamadım 
Mutluluğun yolunu 
Yoruldum koşa koşa 
Her ümidin peşinden 
Kırıldı ümitlerim 
Bu sonsuz bekleyiş den 
Bırak artık kaderimle 
Kendi halime beni 
Vazgeçelim bu sevgiden 
Unutalım her şeyi"

Bu da bir başka popçudan:

"Gitti de gitti sevgilim gitti 
Ardına bile bakmadan gitti de gitti, 
Bu gönül onundu almadan gitti
En güzel ümidimi en güzel yıllarımı çaldı da gitti"

“Dam üstünde saksağan…” gibi bir şey. Bu şarkıları söyleyenler iki de bir evlenip ayrılıyorlar ya işte şarkılarının sözleri de buna uygun.
Türkülerle bu pop şarkılarında “ayrılık” sözlerini okuyun, hangisi etkileyici? Hemen şöyle bir benzetme yapmak istedim. Baklavayı, böreği sevenin aklına başka ne gelir? Dedim ki: “Türkülerde ‘ayrılık’ sözleri baklava börek; pop şarkılarının sözleri ise onun yanında kenarı yanmış bayat çörek” 
Ayrılıklar beni etkiler. Televizyonda bazen “kavuşma” programları yapıyorlar. İşte otuz yıldır birbirini görmeyen ana- kız kavuşuyorlar. Göz yaşları birbirine karışıyor. Hakkari’nin dağlarında vatan bekleyen Mehmetçik köyüne gelip ana babasına sarılıyor. Ben, seyrediyorsam eğer ağlıyorum, elimde değil. Hele bu Mehmetçik al bayrağa sarılı, geri dönmemek üzere ayrılıyorsa bu dünyadan hiç dayanamıyorum.
………………
Memleketimden uzak bir diyarda
On dokuz iken yaşım
Bir kız sevdalanmıştı bana
Bakışları etkilemişti beni de
Belki de bu şıpsevdilik döneminde
Aileler oyun oynarken masada
“Mikrofonda Tiyatro” dinlerdik
Çaktırmadan
Onun gözü bende, benim gözüm onda
Kısa zaman içinde
Ayrılık günü geldi çattı
Nasıl becerdi de geldi bilmem
Otobüs kalkarken
Onun da el salladığını gördüm
Görmedik bir daha birbirimizi
Bir kez bile tutamadık ellerimizi
Aradan geçti elli yıl
Aklıma geldikçe hüzünlenirim
“Keşke iki çift laf etseydik” derim
………………………….
Numan Kurt
01.07.2017